İSTANBUL (AA) – “Yapay Zeka: Kişisel Veriler, Algoritmalar ve Tehditler” başlıklı dosya haberin yedinci bölümünde AA muhabiri, yapay zekanın vergi gizliliğiyle ilgili ihlallere etkisini değerlendirdi.
Yapay zeka araçlarının kullanımı veri gizliliği konusunda endişeler yaratırken, bu endişeler, sadece bireylerin kişisel verileriyle sınırlı kalmayıp, devletler düzeyinde de büyük sorunlara yol açtığına işaret ediliyor.
Özellikle Batılı devletler ile Çin arasında, yapay zeka uygulamaları nedeniyle veri gizliliği konusunda önemli gerilimler yaşandığı görülüyor.
Yapay zeka teknolojileri, sağlık, eğitim, finans gibi birçok sektörde yenilikçi çözümler sunarken, aynı zamanda büyük miktarda veri toplayabiliyor.
Bu verilerin işlenmesi ve saklanması sırasında oluşabilecek güvenlik açıkları, kişisel bilgilerin kötü niyetli kişilerin eline geçmesine neden olabiliyor. Kişisel verilerin ihlali, kimlik hırsızlığı, dolandırıcılık ve daha birçok soruna kapı aralayabiliyor.
Devletler arasındaki veri güvenliği sorunlarının ulusal güvenlik açısından daha büyük riskler taşıdığı belirtilirken, Batılı devletlerin Çin’in yapay zeka teknolojileri üzerinden veri toplama ve bu verileri kullanma şekli konusunda ciddi endişeler taşıdığı dikkati çekiyor.
“Yapay zeka yetkililer için önemli bir stratejik araç”
Pavo Group Yönetim Kurulu Başkanı Alper Özbilen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yapay zekanın devletler için önemine değinerek, kamu otoritelerinin yapay zekayla ilişkisinin ilk etapta savunma, güvenlik ve kamu hizmetleri gibi temel görev alanlarındaki sonuçlarıyla anılabildiğini söyledi.
Özbilen, “Öte yandan devlet ve teknoloji arasındaki ilişki, kamu kurumlarının teknolojinin kullanıcısı olma rolü ile sınırlı değil. Toplumsal refah ve küresel güç dengesi üzerinde derin dönüşümler oluşturması beklenen yapay zeka, bugün dünya genelindeki yetkililer için önemli bir stratejik araç. Yapay zekanın, insanlar tarafından gerçekleştirilen herhangi bir entelektüel görevi yerine getirebilecek seviyeye yani ‘yapay genel zekaya’ doğru yol alması, söz konusu koşulların önemini daha da artırmakta.” diye konuştu.
Bundan yaklaşık 10-15 yıl önce farklı alanlarda bilgisayarın kullanımının “bilgisayar destekli” gibi ifadelerle tanımlandığını anımsatan Özbilen, genel olarak bugün böyle bir ifadenin kullanımının yaygın olmadığını belirtti.
Özbilen, benzer biçimde yapay zekayı satış-pazarlama faaliyetlerinin bir parçası olarak gören aktörlerin yakın bir gelecek içerisinde, yapay zeka algoritmalarından faydalandıklarını ifade etme gereği dahi duymayacaklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Geçmişte mekanik teknolojiler satın alma kanalları yoluyla bir bağımlılık döngüsü oluşturabilirken, yapay zeka ve veri arasındaki ilişki oluşabilecek bağımlılıkları çok daha ileri bir seviyeye eriştirme imkanına sahip. Bu noktada, yapay zeka araçlarının başarısının, sadece bu araçları geliştiren şirketlerin teknik yetenekleriyle değil ayrıca eriştikleri veya erişebildikleri veri miktarı ve çeşitliliği ile de ilgili olduğunu vurgulamak isterim. Bu nedenle, veriye erişim yapay zeka araçlarının başarısı ve rekabet edebilirliği hususlarında kritik bir rol oynamaktadır. Başka bir ifadeyle veriye eriştikçe güçlenen, güçlendikçe de veriyi anlama ve anlamlandırmada daha ileriye giden bir süreçten bahsediyoruz.”
Yapay zeka araçlarının veriye ulaşma iştahı
Yapay zeka araçlarının veriye ulaşma konusundaki “iştahı”nın diğer hiçbir teknolojide olmadığı kadar yüksek olduğunu vurgulayan Özbilen, “Verilerin toplanması, saklanması, paylaşılması ve analiz edilmesi yapay zeka araçlarının faaliyetlerini sürdürebilmesinin temel koşullarını teşkil etse de yine bu süreç, önemli veri gizliliği risklerine neden olmaktadır. Zira bu süreçte veriler doğrultusunda profillerin çıkarılması gibi uygulamalar, bireylerin mahremiyeti üzerinde oldukça önemli etkiler doğurabilir. Benzer biçimde daha çeşitli ve yeni veri kaynaklarına erişimde bulut temelli çözümlerin, lokal çözümlere kıyasla her zaman daha ileride olacağı söyleyebilir.” diye konuştu.
Bu noktada yapay zeka teknolojisinin kendisini geliştirme ve ilerletme iştahıyla, işlenen verilerin güvenliğini ve mahremiyetini koruma hedefi arasında doğal bir çatışma alanını oluşturduğunu anlatan Özbilen, şunları kaydetti:
“Teknolojik üstlüğe sahip olan şirket ve devletlerin bu teknolojiden istifade etmek isteyen ya da istifade etmek mecburiyetinde olan aktörlerin verisine de erişerek, halihazırda tekel olarak anıldıkları alanlarda daha da güçlendikleri açıktır. Oyunda kalmak isteyen devletlerin teknolojik birikimleri ve öncelikleri, çatısı altında yer alan şirketlerin ve vatandaşların verilerine yönelik risklerin ne şekilde sonuçlanacağını belirleyecektir. Gerekli bilgi birikimi ve önceliklere sahip olmayan devletler ve onların temsil ettiği yapılar ‘veri egemenliğini’ tamamen kaybedecektir. Bu durum bir bütün olarak dijital/teknolojik egemenliğin kaybedilmesi ve 21’inci yüzyıl tipi kolonilerden biri olunması ile sonuçlanacaktır.”
Özbilen, yapay zekanın gelişimini mümkün kılan işlem gücü, veri miktarı ve nitelikli işgücü faktörlerinden elde edilecek gelişmelerin risklerden arınmanın ön koşulu olduğunu belirterek, aksi durumda aşılmaya çalışılan “algoritmik önyargılar” gibi risklerin insan gerçekliğinin dışında şekilleneceğini dile getirdi.
Alper Özbilen, yapay zekaya yönelik en büyük riskin algoritmaların insanları köleleştirmesi değil, farklı değer yargılarıyla geliştirilen algoritmaları kullanmak durumunda kalmak olduğuna işaret etti.
ABD-Çin rekabeti
Özbilen, Google, Microsoft, IBM, Amazon ve Meta gibi büyük teknoloji şirketlerine ev sahipliği yapan ABD’nin yapay zeka alanındaki AR-GE ve ürünleşme çalışmalarının dünya çapındaki liderliğini sürdürdüğünü, ancak bu durumun ABD’nin alanda rakipsiz bir lider olduğu anlamını doğurmadığını belirtti.
Alper Özbilen, Çin’de yer alan Alibaba, Baidu, Tencent ve Huawei gibi teknoloji şirketlerinin yapay zeka alanındaki büyük yatırımları olduğunu ve başarılarıyla anıldığını anlattı.
ABD’nin, Çin’in gelişimini sınırlandırmayı adeta bir güvenlik politikası olarak gördüğüne dikkati çeken Özbilen, Donald Trump döneminde kısıtlamaların odak noktasının Çinli teknoloji devlerinin yapay zeka ve 5G teknolojileri geliştirme kapasitesini sınırlamak ve şirketlerin küresel yükselişinin önüne geçmek olduğunu söyledi.
Özbilen, “Trump yönetimi altında söylemler daha sert olsa da Biden yönetimi de Çinli teknolojileri baskılamaya yönelik doğrudan ve dolaylı kısıtlama politikalarına devam ediyor. Önümüzdeki günlerde de bu politikalarda anlamlı bir değişikliğin oluşmasını beklemek pek mümkün değil. Yapay zekanın dayandığı temel bileşenlerden olan yapay zeka çiplerine yönelik kısıtlamalar ise ABD’nin Çin’in yapay zeka teknolojilerindeki hızlı yükselişini kontrol altına alma çabalarının bir sonucudur.” değerlendirmesini yaptı.
ABD’nin Çin’in kapasitesini sınırlarken, kendi yarı iletken üretim kapasitesini artırmak için büyük yatırımlar yapmaya devam ettiğini hatırlatan Özbilen, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yapay zeka teknolojisi şüphesiz ki bütün dengeleri değiştirebilecek ya da halihazırdaki dengesizliği geri dönülemez hale getirecek çok önemli bir güç çarpanıdır. Yapay zekanın bugünkü önderleri muhakkak yarının şekillendiricileri olacaktır. Dolayısıyla alandaki faaliyetlerin, tüm kurum, kuruluş ve vatandaşlarıyla ulusların kaderini belirleyeceğini söylemek iddialı bir ifade olmaz. Teknolojiyi doğru biçimde anlayamamak, küresel trendler ve balonlar arasındaki ayrımı yapamamak, mevcut kabiliyet ve önceliklere bakmaksızın stratejik hedefleri tanımlı olmayan yatırımlarda bulunmak ve teknolojiye ilişkin kendi oyun planına sahip olmamak şüphesiz ulusal bir risktir.”
Muhabir: Emirhan Yılmaz