Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Tarımda yoğun kimyasal kullanımı toprağa zarar veriyor

Uzmanlar, özellikle birim alanda daha fazla ürün elde etmek için kimyasal ürünler kullanılarak yapılan yoğun tarımın, toprak başta olmak üzere çevre sağlığı açısından tehlikeli sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulunuyor.

Uzmanlar, özellikle birim alanda

ANTALYA (AA) – Birleşmiş Milletler (BM), toprak kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamak ve toprak verimliliğini korumak amacıyla 2013’te aldığı kararla 5 Aralık’ı Dünya Toprak Günü olarak kabul etti.

Erozyon başta olmak üzere toprağın varlığını, kalitesini ve verimini tehdit eden birçok faktör bulunurken, özellikle son yıllarda artan tarımda yoğun kimyasal kullanımı da bu faktörler arasında öne çıkıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığının 2022 verilerine göre, insektisit, fungisit, herbisit, akarisit, rodentisit ve mollussisit ile diğer bitki koruma ürünlerinin kullanımında son yıllarda artış yaşanıyor. Özellikle, Türkiye’de en fazla kullanılan bitki koruma ürününün başında gelen herbisit ile akarisit ve insektisist türlerinin bazı çeşitleri kullanıldığı alanda kalıntı bırakarak toprak kirliliğine açabiliyor.

Türkiye’de 2006’da kullanılan 45 bin 376 ton bitki koruma ürünü miktarı, 2022’de 55 bin 374 tona yükselirken bunların arasında 19 bin 446 ton ile fungisit, 14 bin 553 ton ile herbisit, 12 bin 205 ton ile insektisit, 2 bin 462 ton ile akarisit, 298 ton ile rodentisit ve mollussisit ve 6 bin 410 ton ile diğer bitki koruma ürünleri yer aldı.

Dünya Toprak Günü dolayısıyla AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Toprak Bilimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Günay Erpul, gübre kullanımındaki artışla birlikte toprağa verilen kimyasalların, kimyasal yüklü besinler olarak geri döndüğünü, bu durumun da toprak bozulmasının önemli bir göstergesi olduğunu söyledi.

Erpul, topraktaki besin maddesi döngüsünün, nüfus artışına bağlı olarak yoğun tarım sistemlerine geçiş ve kimyasal kullanımında yaşanan artışla devam ettiğini belirtti.

Türkiye topraklarında yıllardır biriken tuzların, sulu tarım sistemlerine geçişle iyi bir toprak yönetimi yapılmaması halinde çözünmeye başlayabileceğine değinen Erpul, bunun yanında aşırı kimyasal, pestisit, herbisit ve insektisit gibi maddelerin atıklarının da biyoçeşitlilik açısından ciddi sorunlara yol açtığını vurguladı.

“Küresel ortamdaki toprakların 3’te 1’i bozulmuş durumda”

Sağlıklı topraklarda asitliğe yol açan kimyasallardan kaçınılması gerektiğinin altını çizen bulunan Erpul, şöyle devam etti:

“Verimli veya iyi gelişmiş toprak kaynaklarının farklı amaçlarla kullanılması, bizim açımızdan tarım dışına çıkarılması ciddi tehlike. Siz toprağın, su ve hava almasını engellediğiniz zaman oradaki canlılığı da öldürüyorsunuz. Oksijenli koşullarda yaşayan dost mikroorganizmaların yerini bizim istemediğimiz farklı organizmaların almasına neden oluyor ve bu kaynakların biyokütle üretimi dışında kullanılmasını engelliyorsunuz ki biz buna betonlaşma diyoruz. Bu da Türkiye’de arazi kullanım değişiklikleriyle birlikte ciddi sorun olmaya başladı.”

Küresel ortamda toprakların 3’te 1’inin bozulmuş hale geldiğini, Türkiye’deki toprakların ise tarım yapılan ilk alanlar olması nedeniyle daha büyük tehditler altında bulunduğunu ifade eden Erpul, şu değerlendirmeleri paylaştı:

“Her zaman söylediğimiz gibi gelecek nesillere verimli topraklar, yani göstergeleri iyi olan, bozulmamış topraklar bırakmak mümkün. Birim alandan çok fazla ürün almak kulağa çok hoş geliyor. Gübre, ilaç gibi yöntemlerle üretimi artırmak mümkün ama burada kullanma-koruma dengesine ulaşmazsanız devamlı gübre kullanmak zorunda kalacaksınız. Doğal ekosistem fonksiyonlarını öldürmeye başladığınızda bunun sürdürülebilirliği ciddi sıkıntıya girmeye başlıyor ki gönümüzde yoğun tarımın hem çevre hem de toprak kaynakları üzerindeki etkisi çok olumsuz olmaya başladı.”

İklim değişikliğinin etkileriyle paralel olarak okyanusların ardından en büyük karbon yutak alanlarını oluşturan toprakta bulunan organik karbonun öneminin arttığından bahseden Erpul, toprakta tutulan karbonun kaybedilmesi halinde iklim değişikliğinin geri döndürülemez bir sürece gireceğine işaret etti.

“Doğrudan ekim” ve “korumalı tarım” önerisi

Doğa Koruma Merkezi (DKM) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Uğur Zeydanlı, toprağın ve suyun korunduğu bir sistemde aynı anda tarımsal girdinin azaltılması için çevredeki doğal ekosistemlerin tarımsal üretime sağladığı katkının ekosistem hizmetleri olarak adlandırıldığını kaydetti.

Ekosistem hizmetlerinin daha etkin kullanıldığı, tarımsal üretimin toprak, su ve biyoçeşitliliğe daha az zarar verecek şekilde planlandığı çalışmaların hayata geçirilmesi için çiftçiler ve ilgili bakanlıklarla işbirliği içinde olduklarını bildiren Zeydanlı, toprak biyoçeşitliliğine zarar veren ve karbon salımına yol açan anız yakımını engellemek için “doğrudan ekim” veya “korumalı tarım” adı verilen uygulamaların tercih edilebileceğini anlattı.

Zeydanlı, “Burada da tohumu, anızı yakmadan toprağın üstünden toprağa çakıyorsunuz. Anızı yakmadığınız için de bütün sene boyunca anız orada hem toprağı hem de toprakta suyu korumuş oluyor.” dedi.

Kimyasal kullanımına alternatif olan biyolojik mücadele konusunda özellikle kemirgenlerin engellenmesi için tarlaların etrafına kuş yuvaları ve tünekler yerleştirdiklerini böylelikle gündüz kerkenez gece ise baykuşların avlanabileceği vardiyalı bir “zararla mücadele sistemi” ortaya koyduklarını aktaran Zeydanlı, tüm bu çalışmalarla toprak, su ve biyoçeşitliliğin korunduğunu vurguladı.

Çiftçiler uluslararası işbirliği çerçevesinde desteklenecek

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü işbirliğinde toprak, su ve biyoçeşitliliğin korunmasına yönelik faaliyetlerde bulunan çiftçilerin desteklenmesi amacıyla yeni bir proje başlatılacağı bilgisini veren Zeydanlı, şunları söyledi:

“Gelecek on, yirmi, otuz yıl boyunca tarımımızda çok önemli bir yeri olacağını düşünüyorum. Bunu hayata geçirebilirsek hem toprak hem de su kaynaklarımızın kullanılması açısından çok önemli bir sonuç elde edeceğiz. Tabii bunu insan sağlığı açısından da değerlendirmek lazım çünkü kullandığımız pestisitler, herbisitler, suni gübreler insan sağlığı açısından da oldukça önemli sorunlar yaratıyor. Bunların da uzun vadede aslında önüne geçmek için, projenin önemli bir araç olacağını düşünüyoruz.”

Türkiye’de detaylı bir toprak haritası bulunmadığından, bu durumun da toplam toprak varlığı konusunda bilgi eksikliğine neden olduğunu dile getiren Zeydanlı, bu konudaki eksikliklerin bir an önce giderilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Muhabir: Yeşim Yüksel