Tanrı ve bilim hakkında aforizmalarımı sizlerle paylaşmak isterim: Dinin ve Bilimin esas meselesi evrenin nedeni. İkisinin de açıklamalarının kökeni hipoteze dayanıyor.
İnsanlık artık değer yarattığı andan itibaren birileri üretim gibi zahmetli bir iş yerine, kızdırılmaması gereken bir varlık keşfederek, üretilenden pay karşılığı insanlık ile bu güç arasında ara buluculuk vaat ettiler. Zamanla sunakları olan kutsal mekânlar yaratarak, rahat ve kolay bir yaşama kavuştular. İlk soruya cevap bulunmuş gibiydi. Tanrı bulunmuştu.
Sonraları bir ışık Atina ve çevresine ulaştı. Bilgi nedir ve kökeni nedir arayışı insanların bir kısmının meselesi haline geldi. Bilgi tanrısal kökenlimiydi? Septikler bundan şüphe duyuyordu. Bilginin kökeninin deneysel olduğunu söylüyordu. Deneylere, testlere, gözlemlere dayanır diyorlardı. Bilim tanımlanıyordu ve bu düşünce alanında bir devrimdi.
Atina Felsefesi var ile yoku tartışırken, birisi ben tanrıdan emirler aldım dedi. Onun oğlu olduğunu ve tanrının kendisiyle konuştuğunu iletenler oldu. İnsanlığın ilk sorusunda Yunan Felsefesi ile ortaya çıkan kafa karışıklığı yine son bulmuştu. İnsanlık bilginin tanrısal kaynaklı olduğunu yeniden keşfetmişti. Her şey onun iradesi ile başlamış, onun iradesiyle sürmektedir ve yine onun iradesi ile sonlanacaktır.
Bu sefer ışık İslam coğrafyasında tekrar baş gösterdi. Eski Yunan metinlerini çeviren ve okuyan yeni bir ilim erkânı oluşuyordu. Fergani: gök küreseldir, yer küreseldir. Göğün iki hareketi vardır, 1.doğudan batıya günlük hareket merkezi, ekvator, 2.batıdan doğuya doğru yıllık hareket, merkezi eplikttir dedi. Battani Güneş yılını 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniye olarak ölçtü. Farabi hiçbir şey kendi kendinin nedeni olamaz, çünkü nedenin kendisi oluşandan öncedir dedi. Allahın iradesi ile olduğu iddia edilen güneş tutulmasının olacağı günü hesapladılar. Yüz bin kere de olsa pamuğun ateşe tutulunca yanacağını, yanma bilgisinin deneye dayalı ve kesin olduğunu söylediler. Fârâbî ve İbn Sînâ da gördüğümüz bu teorinin içeriğinde iyilik ve güzelliğin kendisi olarak anlatılan mutlak varlıktan diğer tüm şeyler irade ve ihtiyar olmaksızın, bir anlamda tabii bir zorunlulukla ondan çıkmıştır. (sudûr etmiş) O, aslında her şeydir. İlk aklın meydana gelişinde olduğu gibi; O hem akıl; hem akıl eden; hem de akıl edilendir.
Bu fikirlere tahammülü olmayan siyasi erk Gazali’yi Medreseye müderris yaparak (bir nevi rektör ataması) bu zındık fikirlere cevap yazmasını istedier. Gazali meşhur tehafütül felasife’de on yedinci meseleye şu şekilde başlamaktadır: “Tabiatta süregelen düzende alışkanlık sonucu olarak sebep ile sebepli arasında var olduğuna
inanılan ilişki bize göre zorunlu değildir. Aksine her iki şey hakkında “Bu odur”, “O da budur” denilemez. İkisinden birinin kabulü, ötekinin kabulünü, birinin reddi diğerinin reddini içermez. O halde, iki şeyden birinin varlığı veya yokluğu ötekinin varlığını ya da yokluğunu zorunlu kılmaz. Mesela ateşe dokunmak ile yanmak, müshil ile ishal olmak arasındaki ilişkide bir zorunluluk yoktur. Zira sebep ile sebepli arasındaki ilişki zorunlu ve değişmez olmayıp Allah’ın ezelî takdiri gereği bunların birbiri ardından yaratılmasından kaynaklanmaktadır. Gazâlî pamuk-ateş ilişkisinde, bunların birbirine teması oldukları halde pamuğun yanmamasının, ya da dokunmaksızın yanmasının mümkün olacağını savunmaktadır. Allahın iradesi karar verecektir.
Musa bin Meymun bu fikirleri Tevratın düzenlenmesinde, Aquinalı Thomas İncilin düzenlemesinde kullanmışlardır. Böylece Galileye kadar ışık yine kararmıştır.
Velhasıl bilginin kökeni hipotezlere dayanır. Din açısından Tanrının varlığı bir hipotezdir, bilim açısından ise bing bang hipotezdir. İkisi de aksi kanıtlanana kadar doğrudur.
YORUMLAR