İSTANBUL (AA) – Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim sabahı, İsrail’in “Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlerine yönelik sürekli ihlallerine karşılık verme” gerekçesiyle kapsamlı saldırı düzenledikten sonra İsrail’de Netanyahu, medya ve siyasi alanda eleştirilerin hedefi haline geldi.
El-Kassam Tugayları’nın saldırısının ardından İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ne yoğun hava bombardımanı başlattı.
Hastane, okul ve mülteci kamplarının da hedef alındığı yoğun İsrail bombardımanlarında, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan binlerce kişi hayatını kaybetti.
İsrail’in sivillere yönelik katliamları, İsrail yönetimine karşı dünyadan tepkilerin yükselmesine neden oldu.
Netanyahu’nun “Yahudi ve Hıristiyan teolojisine atıfları”
Başbakan Netanyahu ve İsrail yönetimi, içerideki eleştirilerin önüne geçmek, uluslararası destek sağlamak ve sivil ölümlerini meşrulaştırmak için Yahudi ve Hıristiyan teolojisine atıflar içeren konuşmalar yapıyor.
Netanyahu, Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarına ilişkin önce “Bu iyinin kötüye, ışığın karanlığa, yaşamın ölüme karşı bir zaferi olacak… Bu bizim hayatımızın görevi. Bu ayrıca hayatımın vazifesi.” dedi.
Teolojik vurgularını sonraki açıklamalarında da devam ettiren Netanyahu’nun en dikkati çekici ifadelerinden biri de “Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas’a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz.” oldu.
“Amerika’daki Evanjeliklere seslenmeye çalıştı”
Stanford Üniversitesinde Avrupa Yahudi tarihi, modern Yahudi düşüncesi ve İsrail siyaseti gibi alanlarda çalışmalarını sürdüren Doktorant Özgür Dikmen ve ABD’deki Evanjeliklere yönelik çalışmalar yapan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Aslı Nur Düzgün, Netanyahu’nun teolojik atıflarını, AA muhabirine değerlendirdi.
Dikmen, aslında dindar bir siyasetçi olmayan Netanyahu’nun son günlerde iç siyasette son derece zor duruma düştüğü için farklı kesimlere seslenme ihtiyacı hissettiğini söyledi.
Netanyahu’nun Yeşaya kitabına yaptığı atfa işaret eden Dikmen, “Burada Netanyahu’nun dindarlığından ziyade, seslenmek istediği kitleyi göz önünde bulundurmamız lazım ve ben özellikle Amerika’daki Evanjeliklere seslenmeye çalıştığını düşünüyorum.” dedi.
Dikmen, Netanyahu’nun, Joe Biden yönetiminden yeterli desteği alamadığı için gelecek seçimlerde tekrar başkanlığa gelmesi muhtemel olan Donald Trump’ın tabanına yöneldiğini ve özellikle ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın da Evanjelik olduğunu vurguladı.
Biden’ın kamuoyu önünde “İsrail’e koşulsuz destek” açıklamaları yapmasına rağmen işin aslının öyle olmadığını belirten Dikmen, şu ifadeleri kullandı:
“Netanyahu’nun kapalı kapılar arkasında Joe Biden’la yaptığı görüşme, çok da olumlu geçmedi. Biden, orada İsrail’in Gazze’ye kara harekatını engellemeye ve Gazze’ye insani yardım girişini sağlamaya çalıştı. Bu konuda biraz başarılı oldu, biraz da başarılı olamadı. Tabii burada biz, Joe Biden’ın Amerika’nın insani birtakım motivasyonlarla hareket ettiğini söyleyemeyiz. Amerika, özellikle son dönemde Hizbullah ve İran’la doğrudan sıcak bir çatışmaya girmekten kaçınıyor Orta Doğu’da ve bu sebeple de İsrail üzerinden herhangi bir çatışma yaşanmasını istemiyor.”
“Netanyahu, içeride çok fazla destek kaybetti”
Dikmen, Trump’ın 2017’de başkan olduktan sonra 2018’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını hatırlatarak, bu olaydan sonra İsraillilerin, “ABD’nin desteğini arkamıza tamamıyla aldık” fikrine kapılarak Filistinlilere dönük istediklerini yapabileceklerini düşünmeye başladığını, Biden yönetiminin ise bugünlerde ABD’yi Trump öncesi dönemdeki pozisyonuna getirmeye çalıştığını söyledi.
ABD’nin her zaman İsrail yanlısı bir tutuma sahip olduğunu ancak İsrail ile Filistinliler arasında arabulucu rolünü de bugüne kadar kaybetmek istemediğini belirten Dikmen, çünkü bütün ABD başkanlarının “Orta Doğu’da krizi bitiren başkan olma” motivasyonu bulunduğunu dile getirdi.
Dikmen, Netanyahu’nun tüm bunları görerek seçimlerin yaklaştığı ABD’deki Donald Trump kanadına söylemleriyle göz kırptığını anlatarak, şöyle devam etti:
“Netanyahu, içeride çok fazla destek kaybetti. Netanyahu’ya verilen destek ki İsrail’in en popüler siyasetçisiydi, yakın bir zamana kadar önce çok büyüktü. Partisi Likud, fasılalarla da olsa 1977’den beri hükümeti kuran parti. Yani bir yıpranma söz konusu değildi. Ama şu anda Binyamin Netanyahu’ya verilen destek, yüzde 10’un da altına düştü. Bu çok sürpriz, kendisi açısından çok şok edici bir rakam. Dolayısıyla şu anda birazcık çaresiz bir durumda. Bu çaresizlikle etrafına sesleniyor.”
“Bizi soykırıma uğratmak isteyen düşmanlarımız Filistinliler demeye çalışıyor”
Aslı Nur Düzgün de Netanyahu’nun söylemlerine ilişkin “Yeşaya kitabı, Tanah’ın peygamberlerden bahseden ilk kitabı. Burada Amalek kavminden bahseder. Aslında Amalek bir kavram. Yani bizim ‘şeytan’ dediğimiz şeyin bir nevi Yahudi lügatindeki, Yahudi kitabındaki anlamı.” ifadesini kullandı.
“Amalek” kavramının bir düşmandan bahsederken kullanıldığının altını çizen Düzgün, “Filistinlilere has bir durum değil. Bugünkü düşmanımız, bizi soykırıma uğratmak isteyen düşmanlarımız Filistinliler demeye çalışıyor. Aslında Netanyahu, önleyici savaştan yana olduğu için, daha doğrusu sürekli olarak paranoid kaygılara sahip oldukları, sürekli öldürülmekten, soykırıma uğramaktan korktukları için kendileri soykırım yapmaya başladı.” değerlendirmesinde bulundu.
“Hristiyan-siyonist grubundan bahsediyoruz”
Düzgün, “Eski Ahit ve Yeni Ahit’e yani bildiğimiz Kitab-ı Mukaddes’e inanıyor Hristiyanların bir kısmı. Özellikle de Amerika’da çoğunlukta bulunan, yüzde 25 nüfusa sahip Evanjelikler dediğimiz grup. Bunlar tabii yek vücut bir grup değil, pek çok başlık altında toplanan, benim isimlerine kendi tezimde ‘Armageddon asabiyeti’ dediğim, pek çok fırkaya ayrılan ama aynı zamanda ‘İsrail’ başlığı altında birleşebilen bir Hristiyan-siyonist grubundan bahsediyoruz.” diye konuştu.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın “Hristiyan olarak, İncil’in açıkça İsrail konusunda nerede durmamız gerektiğini söylediğini biliyorum. Tanrı’nın, İsrail’i kutsayan milletleri kutsayacağını biliyorum.” açıklamasına ilişkin Düzgün, şunları söyledi:
“(Tanrı’nın) İsrail’i lanetleyenleri lanetleyeceğine inanıyorlar. Almanya, onlara göre Hitler Yahudilere zulmettiği için düştü ya da Britanya, Yahudilere iyi davranmadığı için aslında artık hegemon değil, tamamen bunlara inanıyorlar. ABD’nin gücünün de Yahudilere yardımdan geçtiğine inanıyorlar.”
“Yahudisiz Yahudilik”
Evanjeliklerin, İsrail’in isteklerini Kongreye onaylatacak kadar etkin olduğunu vurgulayan Düzgün, İsrail’in tamamen Yahudilerin olması gerektiğine ve “Filistinli” diye bir toplumun bulunmadığına inandıklarını aktardı.
Düzgün, Evanjeliklerin Yahudilere bakışında gizli bir antisemitizm yattığını çünkü Mesih geldiğinde Yahudilerin bir kısmının ona inanarak gökyüzü cennetine yükseleceğine, diğerlerinin ise helak olacağına inandıklarını belirtti.
Evanjeliklerin kökenlerine de değinen Düzgün, Avrupa’dan göç esnasında Amerika’nın püritenler için yeni Kudüs olarak görüldüğünü anlattı.
Düzgün, Evanjeliklerin Kabala’dan da çok etkilendiğine dikkati çekerek, “Şöyle söylenir kitaplarda, Yahudisiz Yahudilik. Aslında Yahudilerle görüşmüyorlar, Yahudilerle hiçbir temasları yok ama sürekli Yahudi haklarını savunuyorlar veya tekrar eski topraklarına dönmeleri gerektiğinin altını çiziyorlar ve bunun için Tanrı tarafından görevlendirildiklerine inanıyorlar.” ifadesini kullandı.
Trump’ın, 2024 seçimlerini kazanması halinde Armageddon teolojisinin hızlanacağını düşündüğünü belirten Düzgün, Amerikan benliğinde de bu inancın önemli yeri olduğunu kaydetti.
Muhabir: Faruk Hanedar