Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bakan Şimşek: Ekonomi programının yükünü toplumun dar gelirli kesimine yüklemeyeceğiz

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ekonomi programının yükünü toplumun dar gelirli kesimine yüklemeyeceklerini belirterek, “Bu programın yükü herkes tarafından adil bir şekilde paylaşılmak zorunda..” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı

İSTANBUL (AA) – Şimşek, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, ekonomi programının en önemli hedeflerinden birinin sürdürülebilir yüksek büyüme olduğunu söyledi.

Sürdürülebilirlik için dengeli bir büyüme gerektiğini dile getiren Şimşek, “Çok yüksek sürdürülebilir büyüme patikasına doğru Türkiye ekonomisi yol aldı. Dengesizliklerin giderildiği sürdürülebilir, kapsayıcı bir büyüme sürecinin arifesindeyiz.” diye konuştu.

İç talebin geçen yıl bu zamanlarda güçlü olduğunu, büyümeye 10 puandan fazla katkı sağladığını ifade eden Şimşek, bunun da yüksek cari açık ve yüksek enflasyon anlamına geldiğini vurguladı.

Şimşek, bugün net ihracatın katkısının pozitife döndüğünü, iç talebin makul düzeyde devam ettiğini, dolayısıyla küresel konjonktürde oldukça iyi bir büyüme patikasıyla karşı karşıya olunduğunu anlattı.

Programın diğer önemli hedefinin sürdürülebilir cari açık olduğunu dile getiren Şimşek, “Son 20 yıla baktığımızda ortalama cari açığımızın milli gelire oranı yüzde 3,8. Geçen sene program öncesinde yüzde 6 civarındaydı. Bunu nisan itibarıyla yüzde 2,7’ye kadar düşürdük. Yarın mayıs rakamları açıklanacak. Büyük ihtimalle cari açığın milli gelire oranı yüzde 2,5’in altına düşmüş olacak. Bu sene muhtemelen yüzde 2’nin altında bir cari açıkla devam edeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

Şimşek, yüzde 2,5’in altındaki cari açığın dış borcun milli gelire oranını aşağı yönlü bir patikaya evirdiği gibi aynı zamanda kalıcı rezerv birikiminin de önünü açtığını kaydetti.

“Bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 3’ün altına çekeceğiz”

Mali disipline de değinen Şimşek, geçen yıl depremin etkisi, seçimler, yakın coğrafyalardaki sorunların yansımalarının ülkeyi yüksek bütçe açığı riskiyle karşı karşıya bıraktığını belirtti.

Son 20 yılın bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 2,4 olduğunu dile getiren Şimşek, şu ifadeleri kullandı:

“Geçen sene tedbir almasaydık açık yüzde 10’a doğru evrilebilirdi. Türkiye o türden bir açığı tabii ki finanse edemezdi. Geçen sene güçlü tedbirler aldık. Bütçe açığını 2 hane yerine yüzde 5,2 düzeyine çektik. Yüzde 5,2 yüksek bir açık. Gelişmekte olan ülkelerin 2023’teki ortalama açığı yüzde 5,5. Türkiye, AK Parti hükümetleri döneminde bütçe disiplinini noktasında kendine benzer ülkelere oranla çok güçlü bir kültüre, duruşa sahip oldu.”

Geçen sene deprem hariç açığın milli gelire oranının yüzde 1,6 olduğunu vurgulayan Şimşek, “Depremin yarattığı, gerektirdiği harcamaları bir kenara bırakırsanız, aslında mali disiplinde bir sorun yok. Enflasyonla mücadelede açığı aşağı çektiğimiz ölçüde, Merkez Bankasının elini güçlendirmiş olacağız.” diye konuştu.

Şimşek, bütçe harcamaları dahil bütçe açığının milli gelire oranını gelecek yıl yüzde 3’ün altına çekerek dezenflasyona güçlü destek vermeyi hedeflediklerini bildirdi.

Mali disiplinin tesis edilmesine yönelik çabalarının borç sürdürülebilirliği sorunu ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini dile getiren Şimşek, “Mali disiplinin tesis edilmesine yönelik çabalar daha çok bir dezenflasyon programına destek. İkincisi, yapısal dönüşüme, yapısal reformlara mali alan yaratmak. Üçüncü olarak da cari açığın sürdürülebilir patikada kalmasını sağlamak. Mali disiplin bu açıdan değerli.” dedi.

“Rezerv yeterliliğini sağladık”

Bu dönemde kur riskini azalttıklarını, döviz ve altın cinsinden borç stoku içindeki payını azalttıklarını anlatan Şimşek, borçlanmanın vadesini de artırdıklarını söyledi.

Türkiye’nin rezerv pozisyonuna da değinen Şimşek, “Uluslararası rezervlerde tarihte eşi benzeri görülmemiş hızda düzeltmeyle karşı karşıyayız. Geçmişte bizim hükümetlerimiz döneminde 10 yıl alan birikim son 1 yıl içerisinde sağlandı. Aslında bu, programa olan güveni, inancı gösteriyor.” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Para Fonunun (IMF) tanımladığı rezerv yeterliliğinde arzuladıkları noktaya ulaştıklarını belirten Şimşek, rezerv yeterliliğini sağladıklarını, bunun kalıcı hale getirilmesinin önemli olduğunu kaydetti.

Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkış hakkında da konuşan Şimşek, geçen yıl 143 milyar dolarla zirveyi bulan KKM’nin bugün 60 milyar doların altına indiğini söyledi.

Şimşek, “Temmuz itibarıyla da vergi teşviklerini kaldırdığımız için çok büyük ihtimalle KKM’den çıkış daha hızlanacak ve Türkiye bu faslı da kapatmış olacaktır.” diye konuştu.

“Rezervlerdeki artış sıcak para niteliğinde değil”

Şimşek, Türkiye’nin istikrar ve reform programıyla risk priminde dramatik bir düşüş yaşandığını bildirerek, “Son 1 yılda gelişmekte olan ülkelerde risk primindeki daralma yaklaşık 40-50 puan iken, Türkiye’nin 450 puan civarındadır.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin ödediği getiri farkında (spread) da muazzam iyileşme olduğunu anlatan Şimşek, Türkiye’nin makul maliyetlerle dış kaynağa erişiminde sorunun önemli ölçüde ortadan kalktığına işaret etti.

Rezervlerdeki artışa da değinen Şimşek, “Rezervlerdeki artış, bazılarının iddia ettiği gibi sıcak para niteliğinde değildir. Rezervlerdeki artışın çok büyük bir kısmı vatandaşlarımızın ve şirketlerimizin, programa olan güveni nedeniyle dövizden TL’ye geçişiyle açıklanabilir. En büyük kalem bu. Üçte ikisinden fazlası bu. İkincisi de yine program sayesinde bankalarımızın ve reel sektörün dış kaynağa, rollover rasyosu anlamında söylüyorum, yüzde 100’ün üzerinde ulaşmasından kaynaklanıyor.” ifadelerini kullandı.

Programın kredi not artışlarını beraberinde getirdiğinin ve bunun devam edeceğinin altını çizen Şimşek, piyasaların, Türkiye riskini mevcut kredi notumuzun 1,5-2 kademe üzerinde fiyatladığını söyledi.

“Enflasyonda en zoru geride kaldı”

Enflasyon konusundaki gelişmelere de değinen Bakan Şimşek, “Son bir yılın muhasebesini yaparken tabii ki enflasyonu konuşmamız lazım. En can alıcı nokta bu. Bir kere öncelikle şunu söyleyeyim; en zoru geride kaldı.” dedi.

Şimşek, tutarlılığı olan güçlü bir dezenflasyon programının uygulandığını belirterek, para politikasının yeniden güçlü bir şekilde konumlandırılmasının inşasının zaman aldığını dile getirdi.

Şimşek, şu anda dezenflasyon döneminin başında olunduğuna dikkati çekerek, “Önümüzdeki ay çok büyük ihtimal enflasyon yüzde 60 civarına, bir sonraki ay yüzde 50 civarına, bir sonraki ayda muhtemelen 50’nin bir tık atına inebilir. Daha sonra da yılı, tabii ki Merkez Bankasının hedefi olan 38 civarında kapatmayı ümit ediyoruz ama yüzde 42’ye kadar da toleransımız var. Gelecek sene de enflasyonu, hedefimiz, yine kalıcı bir şekilde yüzde 20’nin altına çekmek ve bir sonraki sene de yüzde 10’un altına çekmek.” diye konuştu.

Şimşek, programın 3 yıllık olduğuna işaret ederek, “Dünyada 56 ülkenin 100 tane enflasyon şokuna bakıldığı zaman enflasyonun şok öncesi döneme dönmesi ortalama 3,4 yıl alıyor. Biz daha ilk yılımızı bile henüz yeni, program açısından, geride bıraktık. Bu program çalışıyor ve bu programı başaracağız.” ifadelerini kullandı.

Enflasyon beklentilerinde ciddi bir iyileşme olduğunu anlatan Şimşek, gelecek aylarda, enflasyondaki ciddi düşüşlerden sonra piyasa ve toplumun beklentileriyle hedefler arasında bir yakınsama olacağını söyledi.

Esas gündemlerinin kalıcı refah artışı olduğunu belirten Şimşek, şunları kaydetti:

“Yapısal dönüşümü başarıp, Türkiye’nin yüksek gelirli ülkeler grubuna kalıcı olarak girmesini sağlamayı hedefliyoruz. Bu sene çok büyük ihtimalle kişi başına milli gelirde, Dünya Bankası tanımına göre ilk defa Türkiye, yüksek gelirli ülkeler grubuna girecek. Sürdürülebilir yüksek büyüme hepimizin nihai amacı. Daha adil gelir dağılımı bunun olmazsa olmaz bileşeni. Sürdürülebilir yüksek büyüme için fiyat istikrarı lazım. Fiyat istikrarı aslında sizin daha güçlü bir şekilde konumlanmanızı sağlayacak. Çünkü o zaman finansmana erişim bir sorun olmakdan çıkıyor. Dar gelirli vatandaşlarımız açısından alım gücünün korunması demek. Özellikle gelir dağılımındaki bozulmanın kalıcı bir şekilde çevrilmesinin en iyi yolu dezenflasyondur.”

“Programın yükünü toplumun dar gelirli kesimine yüklemeyeceğiz”

Şimşek, programın yükünü toplumun dar gelirli kesimine yüklemeyeceklerini vurgulayarak, “Bu programın yükü herkes tarafından adil bir şekilde paylaşılmak zorunda. Onun için şu anda vergide adalet ve etkinliği sağlamaya yönelik çaba içerisindeyiz.” dedi.

Asgari ücreti ve asgari ücrete kadar bütün gelirleri tamamen vergi dışına çıkardıklarını dile getiren Şimşek, “Eskiden en düşük gelir vergisi dilimi yüzde 22’ydi, bunu yüzde 15’e düşürdük. Aynı dönemde en yüksek gelir vergisi dilimini de yüzde 35’ten yüzde 40’a biz çıkardık. Geçen sene kurumlar vergisini 5 puan artırdık. Verimliliğe dayalı ihracat odaklı bir büyüme peşindeyiz. Dolayısıyla bundan sonraki dönemde büyüme modeli esas itibarıyla tabii ki verimlilik kaynaklı olacak ve bu da rekabet gücümüzü artıracak, bu da ihracat odaklı olacak.” diye konuştu.

“Bütün harcamaları gözden geçiriyoruz”

Türkiye’nin büyüme performansının oldukça iyi olduğunun altını çizen Şimşek, dezenflasyon sürecindeki geçici yavaşlamanın sadece çok daha güçlü büyümenin zeminini sağlamlaştırmak üzere geçiş olarak öngörülmesi gerektiğini söyledi.

Şimşek, büyümenin istihdam yaratan bir büyüme olduğunu ifade ederek, son 20 yılda her yıl ortalama 700 bin vatandaşa iş olanağı sağlandığını kaydetti.

Kamuda harcama disiplinini çok önemsediklerini vurgulayan Şimşek, şu değerlendirmede bulundu:

“Şu anda bütün harcamaları gözden geçiriyoruz ve 2025-26-27 orta vadeli mali çerçeveyi bu gözden geçirmeye göre yapacağız. Bazı programları kapatacağız. Bazı birimleri kapatacağız. Bakanlık olarak başladık zaten. Birçok ilçede şu anda teknolojiyle verebileceğimiz kaliteli hizmeti, eskiden el yordamıyla veriyorsak o birimleri kapatıyoruz. O çalışanlarımızı yeniden eğiteceğiz ve vergi adalet ve etkinliği yani kayıt dışılıkla mücadeleyi güçlendirmek için gelir idaresi bünyesinde bu arkadaşları yeniden görevlendireceğiz.”

Cari harcamalarda yüzde 10’luk kesinti yaptıklarını anlatan Şimşek, “Bu şekilde de devam edecek. Yatırım harcamalarında yüzde 15’lik kaynağı dondurduk. Bu gıda arzına, yeşil dönüşüme ve OSB’lerin limanlara, demir yoluyla bağlanmasına yönlendireceğiz.” diye konuştu.

Şimşek, programın geçici bir döngüden ibaret değil, rekabet gücünü ve verimliliği artırmaya yönelik kapsamlı bir program olduğunu bildirdi.

“Reformlar sayesinde Türkiye’nin milli geliri çok daha hızlı artacak”

Şimşek, vergi politikalarıyla kayıt dışılıkla mücadelede “amasız” ve “amansız” bir döneme girmeyi amaçladıklarını bildirdi.

Bakanlık olarak yapay zeka kullanımına önem verdiklerini dile getiren Şimşek, “Türkiye’deki bütün vergi mükelleflerini yapay zeka vergi müfettişleri tarafından denetleyip, onu bir rapora dönüştürüp, bu raporu mükellefe gönderip, ‘Bizim algoritmalarımız sizinle ilgili şu çalışmayı yaptı, itiraz edeceğiniz hususlar var mı?’ demek için altyapı hazırlıyoruz. Bir ekip kurduk, bu konuda kapasitemiz nedir, ona bakacağız. Yoksa dışarıdan destek alacağız.” dedi.

Amaçlarının vergilendirilmemiş bir alan bırakmamak, vergide adaleti ve etkinliği sağlamak olduğunun altını çizen Şimşek, “Çok güçlü şekilde kayıt dışı olanlar üzerinden bu vergi adaleti sağlanacak.” diye konuştu.

Şimşek, bazı ve muafiyet ve istisnaları gözden geçirdiklerini belirterek, kayıt dışılıkla mücadelenin kendileri için en önemli gündem maddesi olduğunu vurguladı.

Bu şekilde kamu borcunu düşük tutacaklarını ve açığı milli gelire oranla yüzde 3’ün altında tutup, reformlara ve yapısal dönüşüme kaynak sağlayacaklarını anlatan Şimşek, şu ifadeleri kullandı:

“Sürdürülebilir cari açığı uzun uzun anlattım. Döngüsel faktörler üzerinden değil, yeni sanayi politikası ve enerjide dönüşüm üzerinden sağlamayı ümit ediyoruz. Önümüzdeki dönemde dünya ekonomisi arkadan ve önden birtakım rüzgarlarla yani bazı sorunlar ve fırsatlarla karşı karşıyadır. Dünyada ABD ve Çin arasındaki jeostratejik rekabet kırılmalara yol açıyor. Büyük ihtimalle bu kırılmalar büyüyecek ve devam edecek. Bu, ticarette, tabii korumacılığı, parçalanmayı beraberinde getiriyor. Yine dünyada çok ciddi bir kamu borcu var. Faizler düşükken kamu borcu sorun değil ama faizler yüksek seyredecekse korumacılık nedeniyle enflasyon yüksek kalacaksa, o zaman büyümenin önünde çok ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Bunlar küresel büyümeyi aşağı çeken faktörlerdir. Küresel büyümeyi yukarı çekecek faktörler, aslında çok basit. Yapısal reformlar ve yapay zekaya ilişkin çok büyük beklentiler var.”

Sermaye piyasalarının derinleştirilmesinin dezenflasyonla hızlanacağını bildiren Şimşek, kamu maliyesiyle ilgili olarak Avrupa Birliği (AB) müktesebatıyla uyumlu yeni bir kamu ihale reform çalışmasını büyük oranda tamamladıklarını ifade etti.

Şimşek, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) prensiplerine uygun olarak kamu iktisadi teşebbüslerinin yönetişim modelini gözden geçirdiklerini anlattı.

Yeşil ve dijital dönüşümün önemine dikkati çeken Şimşek, şunları kaydetti:

“Biz asla dünyadaki bu değişimi, dönüşümü ıskalayamayız. Onun için bu programın temelinde, kalbinde, verimlilik artışı var, rekabet gücü artışı var, bunun üzerinden de daha yüksek potansiyel büyüme var. Bu reformlar sayesinde inanıyoruz ki, Türkiye’nin milli geliri çok daha hızlı bir şekilde artacaktır. Demografik avantajımız bize benzer ülkelere göre hala iyi. Önümüzdeki 10 yıl da hala sınırlı da olsa bir fırsat penceremiz var. Özellikle kadınların iş gücüne katılım oranını artırmak, bu konuda yoğun bir çalışma içerisine gireceğiz. Eğer biz kadınların iş gücüne katılım oranında OECD ortalamalarını yakalarsak Türkiye’nin milli geliri yüzde 20 daha yüksek olacak.”

“Makro finansal istikrarı kalıcı şekilde tesis etmeliyiz”

Orta Doğu, Afrika ve Orta Asya ile Türkiye’nin hem yakın hem de dost olduklarını anlatan Şimşek, “Dolayısıyla Türkiye’nin yakın ülkelerden ve dost ülkelerden tedarikten faydalanacağını düşünüyorum. Bunun için makro finansal istikrarı kalıcı bir şekilde tesis etmemiz lazım.” değerlendirmesinde bulundu.

Şimşek, aktif sanayi politikaları konusunda da çağrıda bulunarak, şunları kaydetti:

“Buradan açık çağrıda bulunuyorum. Hem sizlere hem de dünyadaki bütün girişimcilere. Biz 284 ürün belirledik. Bu ürünlerin tamamı, orta yüksek ve yüksek teknoloji. Türkiye’nin dış ticaret açığının önemli bileşenleri. Belirlediğimiz 284 ürün, Türkiye’deki dış ticaret açığının yaklaşık yüzde 45’ine tekabül ediyor. Tamamen kurala, somut ölçütlere dayalı, hiçbir müdahalenin olmadığı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın yürüttüğü Yatırım Taahhütlü Yatırım Kredisi. Buyurun, başvurun. Ölçeği, ihracata konu olabileceğini ortaya koymanız lazım. Basit kriterler. Gelin, başvurun.”

Şimşek, ekonomi programına yönelik eleştirilere yanıt vererek, “Bizim programımızın özü sanayide dönüşümdür, yapısal, yeşil ve dijital dönüşümdür. Çağın en rekabetçi ekonomilerinin gündemi neyse bizim gündemimiz onlardan zerre kadar farklı değildir. Program da tamamen o çerçevede hazırlanmıştır.” diye konuştu.

Bu sene programı güncelleyip eylül başında paylaşacaklarını bildiren Şimşek, “Daha yapacak çok işimiz var, zorlu bir dönemi geride bıraktık. Daha epey mesafe kat etmemiz gerek. O alanlardan bir tanesi AR-GE harcamalarıdır. AR-GE harcamalarının artması lazım ama size her türlü teşviki veriyoruz. Dünyada daha iyi bir teşvik varsa getirin bizim önümüze koyun.” ifadesini kullandı.

Şimşek, TÜSİAD’ın eğitimle ilgili tespitlerine değinerek, “PISA sınavı sonuçlarına bakalım. Son 20 yılda muazzam bir iyileşme var. Türkiye, hem okumada hem matematikte hem de fende PISA puanlarında OECD’yle arayı önemli ölçüde kapatmıştır. Çünkü derslik başına düşen öğrenci, öğretmen başına düşen öğrenciyle biz OECD ortalamasını yakaladık. Kaliteyi artırmak için de yoğun bir çaba içerisindeyiz.” diye konuştu.

“Dünyanın en cömert teşviklerini veriyoruz”

Şimşek, ülkede AR-GE harcaması yapmak için her türlü teşvik bulunduğuna işaret ederek, “İSO’nun ilk 500’de AR-GE harcaması yapan şirket sayısında 2012’den bu yana çok fazla bir şey değişmemiş. Halbuki dünyanın en cömert teşviklerini veriyoruz.” diye konuştu.

Ülkede altyapı yatırımlarını önemli ölçüde tamamladıklarına dikkati çeken Şimşek, “Bizim şimdi en büyük önceliğimiz sanayi üslerinin demir yoluyla, karbon ayak izini düşürecek, rekabet gücünü artıracak şekilde limanlara bağlanmasıdır. Bunun için de en büyük önceliğimiz önümüzdeki dönemde demir yolları olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.

Şimşek, yeşil dönüşüme verdikleri öneme işaret ederek, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Türkiye, 2003-2024’ün ilk çeyreği döneminde 893 milyar dolarlık enerji ithalatı yapmıştır. Muazzam bir rakam. Dolayısıyla biz bunu bir nebze olsun yeşil dönüşümle azaltabilirsek Türkiye kendisini çok farklı şekilde küresel rekabet liginde konumlandıracak. Onun için yeşil dönüşümün gerekliliği çok net şekilde ortadadır ve bu konuda yine gerekeni yapıyoruz. Enerjide, yenilenebilir enerjinin payı yüzde 55’e çıktı, yüzde 62’ye çıkacak. Nükleerle birlikte ciddi şekilde enerjide de dışa bağımlılığımızı azaltmış olacağız.”

 

Muhabir: Hülya Ömür Uylaş,Mustafa Çalkaya, Mert Davut,Mehmet Can Toptaş