TBMM (AA) – Kurtulmuş, resmi ziyaretler için gittiği Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) kapsayan Körfez turunun ardından uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bu ziyaretlerin çok başarılı, zamanlaması itibarıyla da yerinde olduğunu dile getiren Kurtulmuş, “Her iki ülkede de Devlet Başkanları ve Meclis Başkanları ile görüştük, ilaveten Bahreyn’de Şura Meclisi Başkanı ile BAE’de de Devlet Başkanı Yardımcısı, Başbakan ve Dubai Emiri ile görüşmelerimiz oldu.” diye konuştu.
Görüştükleri isimlerin Türkiye’ye karşı pozitif bir yaklaşım içerisinde olduklarını aktaran Kurtulmuş, “Bölgesel sorunların aşılması, bölgedeki gerginliklerin azaltılması bakımından Türkiye ile ilişkilere çok büyük önem atfettiklerini gördüm.” dedi. TBMM Başkanı Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Hem bölgenin geleceği hem de kendi gelecekleri bakımından Türkiye ile birçok alanda ortaklığın, işbirliğinin gerçekleşmesi için samimi, iyi niyetli ve yapıcı bir yaklaşım içerisindeler. Örneğin şu anda 20 milyar dolar seviyesinde olan Türkiye-BAE arasındaki ikili ticaret hacmimiz var. Al Nahyan diyor ki ‘Bu yetmez, 50 milyar dolara çıkartılması lazım, belki ileride iki katına çıkartılması lazım.’ Türkiye ile bu ülkeler arasında her alanda karşılıklı işbirliği, ortak projeler ve ortak yatırımlar yapılabilmesinin mümkün olduğunu gördük. İnşallah bunlar gerçekleşir. Savunma sanayi başta olmak üzere çok faydalı, verimli işbirlikleri geliştirilebilir. Turizm, kültürel alanda işbirliklerimiz artırılabilir. Örneğin Yunus Emre Enstitüsü’nün BAE’de açılabilmesi için taleplerimizi tekrarladık ve ümit ediyorum ki en kısa süre içerisinde Yunus Emre Enstitüsü burada hem Türk dilini hem Türk kültürünü öğretmek bakımından faydalı çalışmalarını başlatabilir. Benzer şekilde örneğin Birleşik Arap Emirlikleri’nin İstanbul ya da Ankara’da kültür merkezi açmasının ilişkilere çok katkısı olacağı kanaatindeyim.”
ASELSAN’ın Abu Dabi’deki ofisinin açılışını da gerçekleştirdiklerini anlatan Kurtulmuş, “Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanımız, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ gibi çok değerli şirketlerimizin genel müdürleri, yönetim kurulu üyelerinin olduğu bir toplantıyı gerçekleştirdik. Orada verdikleri brifingde Türk savunma sanayiinin geldiği son noktadaki başarıları bir kere daha hatırlatmış oldular. Bunlar, buradaki dostlarımız bakımından çok ilgi çekici. Özellikle dışa bağımlılık, bölge dışındaki ülkelere, Batılı ülkelere bağımlılık noktasında kendilerini daha bağımsız hissedecekleri, daha güçlü hissedebilecekleri bir işbirliği alanı olarak görülüyor. Ümit ederim ki bu gerçekleşir.” ifadelerini kullandı.
“Cumhurbaşkanı’mızın yapacağı ziyarette bu adımlar daha ileriye atılır”
Bu ülkelerle ilişkilerin şu anda ne durumda olduğuna yönelik bir soruya Kurtulmuş, “Şu anda çok sıcak, çok dostane ve biraz da benim gördüğüm geçmişteki o gergin ortamdaki kayıplarımızı telafi etmeyi düşünen bir olumlu yaklaşım içerisindeler. Zaten bizim tarafımız öyle. Ümit ediyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı’mızın 12-13 Şubat’ta buraya yapacağı ziyarette bu adımlar daha ileriye atılır, daha ortak noktalar bulunabilir geliştirilebilir.” yanıtını verdi.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, bu ziyaretlerin çok faydalı ve çok sıcak bir ilişkinin gelişmekte olduğunu gördüğünü ve bundan memnun olduğunu ifade etti.
“Tarihin bu döneminde Türkiye ile BAE’nin çıkarlarının ortak olduğu ve birlikte hareket ettiği gibi yorum yapılabilir mi?” şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, bütün dünyada dış politikanın böyle bir hale geldiğini ama özellikle Türkiye’nin, sahip olduğu potansiyel, içinde bulunduğu coğrafyanın ülkeye verdiği büyük imkanlar ve çok büyük riskler çerçevesinde asla durağan bir dış politika seyri içerisinde olamayacağını söyledi.
Eski soğuk savaş döneminin kalıpları içerisinde dış politika inşa edilemeyeceğini vurgulayan Kurtulmuş, “Hiçbir ülke bunu yapamaz da hele Türkiye hiç yapamaz. Dolayısıyla sanki soğuk savaştaymışız gibi, yani ebedi müttefiklerimiz ve ebedi rakiplerimiz varmış ve bunlar hiç değişmezmiş gibi davranamayız. Türkiye, bu süre içerisinde çok taraflı, ilkeli, herkesle görüşebilen ama her şeyden önce de Türkiye’nin ve bölgenin menfaatlerini önceleyen bir bakış açısıyla dış politika geliştiriyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Gerginliklerin bu ülkelerin hiçbirisine faydası olmadı”
Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Örneğin, Rusya-Ukrayna arasında itibarlı görüşmeler aracılığıyla kendi fikirlerimizi anlatabildiğimiz ve temel meselelerde özgün politikalar geliştirebildiğimiz bir siyaset izliyoruz. Rusya-Ukrayna arasında ortaya konulan tavır da aynı şekildedir. Herkesle görüşüp müzakere masasını açık tutarak burada bölgenin ve Türkiye’nin menfaatine olan işleri yapabilmek… Kaldı ki tek tek burada isimlerini saymayayım ama bölge ülkelerinin her birisi bu gerginliklerden olağanüstü zarar gördüler. Bu gerginliklerin bu ülkelerin hiçbirisine faydası olmadı.
Öte yandan, İsrail’in Filistin’e karşı saldırganlığının ortaya çıkardığı yeni belirsizlikler, yeni istikrarsızlıklar ve çok yakın geleceğimize ait yeni, olağanüstü yüksek tehditler göz önünde bulundurulursa, bölge ülkeleri kendi aralarındaki işbirliğini dostane bir şekilde geliştirmek mecburiyetindedir. Bu her bakımdan; buradan işte Bahreyn’den, BAE’den ya da diğer Körfez ülkelerinden bahsediyoruz, bunların hepsinin menfaatine olduğu gibi Türkiye’nin de menfaatinedir. Yani ‘Ben sana küstüm ve ilanihaye küs kalacağım’ demek dış politikanın rasyonalitesi içerisinde mümkün değildir. Türkiye hiçbir zaman ilkelerinden taviz vermeden mücadelesine devam ediyor. Kendi itibarını, ilkelerini koruyarak herkesle görüşüyor ve mümkün olduğunca sonuç almaya çalışıyor.”
“Ortak adımlar atılamazsa, bu savaşın Kızıldeniz’e yayılma ihtimali var”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, “Bölgede uluslararası anlamda bir paradigma değişikliği görüyor musunuz?” sorusuna, “Hiç şüphesiz. Bir taraftan bu ülkelerin bir kısmı başta İsrail olmak üzere normalleşme süreçlerini başlatmışlar, büyük de mesafe almışlardı. Ama İsrail’in, özellikle Netanyahu ve yönetiminin saldırgan tavırları ve arkasında Batı’nın, Amerika’nın kayıtsız şartsız desteğinin nerelerde duracağı belli değil. Böyle bir siyasi manzara herkesin gözüne sokulmuş oldu.” cevabını verdi.
Bunun çok ciddi bir dirilişe, uyanışa vesile olmasını temenni eden Kurtulmuş, “Aksi takdirde ortak adımlar atılamazsa, bu savaşın Kızıldeniz’e yayılma ihtimali var. Bölge ülkeleri kendi aralarında birbirlerini tehdit olarak algılamayı sürdürürlerse; diyelim ki İran, Suudi Arabistan, Yemen’deki çatışmalar, bölge ülkeleri arasındaki gerginlikler… Bunların geçmişte hiçbirisine faydası olmadığı gibi gelecekte de zerre miskal faydası olmayacaktır. Hatta bundan sonra çok daha büyük zararlar gerçekleşebilir.” yorumunu yaptı.
“Savunma sanayiinde ortak adımlar atılabilir”
Bunun artık herkesçe görüldüğünü söyleyen Kurtulmuş, “Dostluk, kardeşlik, kültürel, tarihi birliktelik bunların hepsi eyvallah ama bunun üstünde ülkelerin somut kazanımları ortaya konuldukça bu ilişkilerin çok daha verimli bir noktaya gideceğinden eminim.” dedi.
Körfez ülkeleriyle somut işbirlikleri, somut yatırımlar olup olmayacağı sorusuna Kurtulmuş, olabileceğini, çok büyük imkanların olduğunu söyledi.
Bunları nihayetinde rasyonel şartlar içerisinde, ticari ortaklıkların faydalı olacağı anlaşılan her alanda bu ortaklığın yapılabileceğini gördüklerini anlatan Kurtulmuş, “Hem Türkiye tarafında bilgi, birikim, deneyim var hem de bu tarafta aynı şekilde bir tecrübe var ve bunu finanse edebilecek imkanları var. Bunların hepsi bir araya getirilerek ülkelerin ortak faydalarına uygun sonuçlar alınır.” ifadelerini kullandı.
Hangi alanda Türkiye ile işbirliği yapmak istediklerinin sorulması üzerine Kurtulmuş, BAE’de, Dubai’de çok sayıda Türk firması olduğunu ama özellikle savunma sanayiinin önemli bir alan olarak görüldüğünü vurguladı.
Savunma sanayiinde ortak adımlar atılabileceğini kaydeden Kurtulmuş, turizmde de ciddi potansiyeller olduğunu belirtti.
Dubai’nin bir uluslararası yatırım alanı olduğunu dile getiren Kurtulmuş, bu imkanların hepsinin çok ciddi bir şekilde Türkiye’nin lehine sonuçlanacak adımlara dönüşebileceğini kaydetti.
“Çok pratik bir tehditle dünya karşı karşıya kaldı”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, çok pratik bir tehditle dünyanın karşı karşıya kaldığını belirterek, “Artık ben onu sadece Filistin’in karşılaştığı bir tehdit ya da Filistin halkına karşı yapılan katliam boyutlarını çoktan aşmış bir soykırım olarak görmemek gerektiğini düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
Dünyanın gözü önünde, dünyanın tam da ortasında, Filistin topraklarında hayatını kaybedenlerin sayısının çoktan 30 bini aştığını, kaydedilemeyenlerle birlikte çok daha fazla insanın katledildiğini, soykırım yapıldığını anlatan Kurtulmuş, “Atılan her bir bomba aslında kendilerini bu meseleye ne kadar uzak hissederlerse hissetsinler bölge ülkelerinin başkentlerine atılmış bir bomba gibidir. Bu halklar bunu bu şekilde hissediyorlar. Öyle olduğu için BAE’de, Bahreyn’de insanlar ciddi şekilde bu olaylara karşı çıkıyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Ayrıca Lahey’deki uluslararası mahkeme, sadece Filistin davası için değil, insanlık davası için de bir dönüm noktasıdır. Yani artık Allah’ın izniyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Filistinliler çok büyük acı bir bedel ödediler. Bundan sonra bedeller ödenmesin, insanlar daha rahat, müreffeh, huzur, güvenlik içerisinde yaşasınlar. Başta bölge ülkeleri olmak üzere vicdan sahibi halklar bu konuda hemfikirdir. Yani güvenliğin, istikrarın ve refahın her şeyin çok çok üstünde olduğu bir kere daha görülmüş oldu. Bunu temin etmenin yolu da dışarıdan gelecek birtakım korumalarla değil, bölge ülkelerinin kendi iç dinamizmiyle sağlayabilmektir. Evet, bugün tam bu noktada olmayabiliriz ama istikametin bu yönde olduğu kanaatindeyim.”
“Biz bu filmi çok gördük”
“Türkiye’de son dönemde yükselen yabancı düşmanlığı dalgası olduğu ve bu konuda diğer ülkelerden gelen şikayetler olup olmadığı” konusunda değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, Körfez turu kapsamındaki görüşmelerinde ve özel sohbetlerde bu konuda bir şikayet almadığını söyledi.
Hem Bahreyn’in hem BAE’nin halklarıyla Türk halkı arasında hiçbir problem ve farklılaşma olmadığını; lisan ve kültürlerin farklı olmasına rağmen kendilerini birbirlerine çok yakın hisseden halklar olduğunu dile getiren Kurtulmuş, “Maalesef Türkiye’de yükseltilmeye çalışılan ırkçılığın, özellikle Arap düşmanlığı, İslam ülkelerinin vatandaşlarına karşı düşmanlığın üretilmiş bir provokasyon olduğu kanaatindeyim. Bunun Türk halkının kendi isteğiyle ortaya çıkmadığı, birtakım ırkçı odakların, belki perde arkasından uluslararası çevrelerle irtibatlı bazı odakların ürettiği bir provokasyon olduğu kanaatindeyim.” diye konuştu.
Türk milletinin geleneğinde ırkçılık olmadığını ancak ara sıra birkaç provokatör çıkabildiğinin altını çizen Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geçtiğimiz yıl Arap ülkelerinden bir kişiye yapılan saldırı tamamen münferit bir saldırıdır. Birileri bunu artırmak istiyor. Özellikle Filistin meselesi noktasında Türk kamuoyunun fevkalade büyük bir duyarlılık, birlik, beraberlik gösterdiği bir noktada ortaya çıkarılan, üretilmiş Müslüman, Arap düşmanlığının çok tehlikeli olduğunu görüyoruz. Ama bunun milletimizi asla bağlamadığını, milletimizin böyle bir tavrı olmadığını herkes biliyor. Şundan emin olun ki Türkiye’nin içerisinde Arap, İslam karşıtlığı yapanlarla İslam ülkelerinde Türk karşıtlığı yapanlar aynı odaklardır. Biz bu filmi çok gördük. 20 yılda koskoca Osmanlı cihan devletini ırkçılık üzerinden parçalamadılar mı? Aklımızı başımıza alacağız. Bu anlamda aziz milletimizin çok feraset sahibi olduğuna da inanıyorum. Böyle oyunlara gelmez, bu oyunlardan da bir sonuç çıkmaz.”
Kurtulmuş, Yemen, Irak ve Filistin gibi ülkelerde yaşananlar hatırlatılarak, “Size göre bölgede kaosa giden bir yapı mı var yoksa tam anlamıyla çıban patlıyor ve bir şekilde bir barış ortamı olmasa da artık oyunları bozacak mekanizmaya mı doğru gidiyor?” sorusu üzerine, şunları söyledi:
“Bu gerilimlerin bir müddet daha devam edeceği, belki bazı bölgelerde artarak devam edeceği görülüyor. Bunun temel sebebi, dünya sisteminde tam bir dengesizlik durumunun olmasıdır.
Dünya barışının temin edilebilmesi için ya güçler arasında bir dengenin olması ya da bir gücün diğerlerinin, hepsinin üstünde olması lazım. Tam tersine şu anda çok kutuplu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Dünyanın birçok bölgesinde çok sayıda devlet kendi projelerinde kendi hakimiyet tezlerini gerçekleştirmeye çalışıyor. Doğu Akdeniz’de 10’un üzerinde ülkenin fiziki varlığı, Orta Doğu’da, Suriye’de, Irak’ta çok sayıda ülkenin varlığı söz konusudur. Burada Türkiye olarak üzerimize düşen, çok taraflı bir dengenin oluşmasında Türkiye’nin de merkezinde olduğu bir güç birikimini temin etmek ve bu istikamette yürüyüşümüzü sürdürmektir. Bunun yolu hem Türkiye’nin hem bölgenin mümkün olduğunca çatışmalardan uzaklaştırılması, içimizdeki farklılıkların da karşılıklı müzakerelerle çözülebileceği imkanların temin edilmesi, tesis edilmesidir.”
Türkiye’nin küresel olarak çok doğru bir istikamette ilerlediğine dikkati çeken Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardır “Dünya beşten büyüktür” sözüyle ifade ettiği “yeni ve adil bir dünya mümkündür” tezine yaklaşıldığını; artık dünyada yeni bir sisteme ihtiyaç olduğunun görüldüğünü belirtti.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda İsrail’in çok büyük bir ittifakla telin edilmesi ya da İsrail karşıtı kararların alınmasının bunun bir göstergesi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, “Uluslararası Adalet Divanında ara kararın fevkalade olumlu çıkmış olması bir adımdır. Bundan sonra bizim bu bölgede sorunları çözecek, müzakereyle, karşılıklı rızayla çözecek barışçıl mekanizmaların öncülüğünü yapmamız, dünyada da yeni bir dünya sisteminin oluşması için küresel bir denklemin, çok taraflı denklemin kurulması için katkıda bulunmamız lazım. Bunu tek başımıza yapamayız ama tek başımıza öncülüğünü yapabiliriz.” ifadelerini kullandı.
Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi
“Türkiye İşçi Partisinden (TİP) Hatay milletvekili seçilen Gezi parkı davası hükümlüsü Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından CHP ile TİP’in vatandaşları sokağa davet etmesiyle” ilgili değerlendirmesi sorulan Meclis Başkanı Kurtulmuş, Can Atalay meselesi veya başka bir konu üzerinden siyasi tartışmaların köpürtülerek bugüne kadar gelinmiş olmasını doğru bulmadığını söyledi.
Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan Körfez turunun aylar öncesinden planlandığını aktaran Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz burada, milletimizin verdiği yetkiyle TBMM adına, milletimizi temsilen ülkeler arasında diplomatik ilişkileri arttırmak ve parlamenter diplomasinin imkanlarından istifade etmek için görüşmeler yaparken, böyle bir çalışmanın içerisindeyken, benim şahsımı da işin içerisinde katan, hatta bu ziyaretle Atalay’ın kararının okutulmasını bir şekilde ilişkilendiren bazı açıklamaları kategorik olarak reddettiğimi ifade etmek isterim. Bunlar haksız ve doğru olmayan yorumlardır. Bu ziyaretler aylar öncesinden planlanmıştır. Meclis Başkanı’nın teamüller gereği Meclisi ne zaman yöneteceği bellidir. Biz bu hafta Ankara’da olsaydık dahi kararı yine Sayın Bozdağ okutacaktı. Çünkü Meclisin çalışmalarında Genel Kurul yönetimi nöbetçi başkanvekili tarafından deruhte edilmektedir. Dolayısıyla bu süreci, hele hele buradan doğacak siyasi tartışmaları sokakta halletmeye kalkmak doğru değildir.”
İki yargı kurumu arasındaki hukuki ihtilafın tarafının Meclis olmadığını başından beri söylediklerinin; bu süreçte Meclisin taraf olmaması için de özel bir özen gösterdiklerinin altını çizen Kurtulmuş, Meclisin ilk açıldığı gün yemin için Atalay’ın isminin okunduğunu, davet edildiğini ancak tutuklu olduğu için gelemediğini anımsattı. Atalay’ın özlük haklarının da verildiğini, danışmanlarının atandığını ve bütün partilerin ortak anlayışıyla TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna seçildiğini aktaran Kurtulmuş, tüm süreç boyunca Meclisin tavrının belli olduğunu söyledi.
TBMM’nin yerel mahkeme adına karar verip Atalay’ın tutukluluk halini kaldırmak gibi bir yetkisi olmadığını anlatan Kurtulmuş, şöyle konuştu:
“Mecliste birçok defa milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, milletvekillikleri düştü… Buna benzer olaylar defaatle tekrarlandı. Bu anlamda esas itibarıyla Meclisin üzerine düşen sorumluluk, Anayasa’da var olan bu konudaki çelişkileri ortadan kaldırmaktır. Yüksek yargı birbirleriyle çelişen, kararları farklılaşan kurumlar olmanın ötesine geçmelidir. Her birisinin fonksiyonu bellidir. Her birisinin vazifesi bellidir. Hiçbir mahkeme devletin diğer kurumlarının üzerinde bir hak ve yetkiye sahip değildir. Dolayısıyla bütün bunların yeniden düzenlenmesi, örneğin; 153, 138. maddelerin yeniden düzenlenmesi; 14. maddede devlete karşı işlenen suçları belirleyen faaliyetlerin daha sarih, daha açık bir hale getirilmesi için bazı değişikliklerin yapılması gerekir. ‘Meseleyi şahsileştirmemek gerekir’ derken bu ya da benzeri problemleri sistemik olarak çözmenin Meclisin görevi olduğunu hatırlatmak isterim.”
TBMM Genel Kurulunda, Atalay hakkındaki mahkemenin gerekçeli kararının okutulması yerine bekletilmesine yönelik eleştirilere de değinen Kurtulmuş, “Kararın okutulmasında acele edilmeyerek hem ilgili milletvekiline hukuki yolları tüketme, hem de yüksek mahkemelere aralarındaki içtihat farklılıklarını hal yoluna koyma imkanı verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu kararlarını hukuki açıdan denetleme durumunda olmadığımız gibi icrası konumunda da bulunmuyoruz. Muhatap derece mahkemesidir.” dedi.
Muhabir: Aynur Ekiz, Gazi Nogay