İSTANBUL (AA) – Türkiye’de parasal sıkılaşmanın yeni başladığını, bunun kademeli olmasını çok kıymetli bulduğunu ifade eden Aran, sıkılaşmanın devam edeceğini, ocak ayı gibi enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınmasıyla parasal sıkılaşmanın da artık sonuna gelinebileceğini kaydetti.
Hakan Aran, İş Bankası’nın 99. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, şu anda birbirini besler nitelikteki hem yurt içi hem yurt dışındaki kırılganlıkların çok ciddiye alınması gerektiğini, bunların yarattığı risklerin çok önemli boyutlara ulaştığını söyledi.
Kovid-19 salgınında tedarik zincirinin kırıldığını, devamında Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla arz-talep konusunda ciddi bir dengesizlik yaşandığını, bunun genişleyici para politikasıyla birleştiğinde küresel enflasyona neden olduğunu anlatan Aran, küresel enflasyonla mücadele konusunda merkez bankalarının parasal sıkılaşmaya gittiğini ve faiz oranlarını artırdığını hatırlattı.
“Kolaycılığa kaçılmaması gerekiyor”
Hakan Aran, devamla şunları kaydetti:
“Bu resme baktığımızda, bir tarafta küresel enflasyon ve küresel bir parasal sıkılaşmadan bahsediliyor. Diğer tarafta Rusya-Ukrayna savaşı ve bu savaşla ilgili enerji problemi, resesyon tartışmaları, Çin’in pandemiden çıkıp çıkamadığı, Çin’deki konut şirketlerinin yarattığı sorunun çözülüp çözülmediği, Çin’deki fiyat düşüşlerinin tüm dünyayı, küresel ticareti nasıl etkileyeceği gibi konular var. Baktığınızda dışarıda çok kolay olmayan bir tablo görüyorsunuz. Ayrıca, tüm devletlerin ve özel sektörün artan bir borç yükü var. Bu yetmiyormuş gibi IMF’nin önümüzdeki 5 yıllık büyüme tahmini yüzde 3. Küresel olarak büyüme yüzde 3 olacaksa bu, tarihi en düşük seviyeye işaret ediyor. Eğer 5 yıl sürerse bu, tüm dünya için aslında büyüyememek, borçları azaltamamak ve sorunlarla yeterince mücadele edememek demek. Böyle bir süreç aynı zamanda Paris Anlaşması’nda söz verildiği üzere dijital dönüşümün, karbonsuzlaşmanın, verimlilik artırıcı işlerin fonlanamaması, bunlar için doğru kredi bulunamaması, finansa erişimin küresel anlamda zorlaşması anlamına da geliyor. Dolayısıyla dışarıdaki tablonun içerideki resimle birleştiği, çok özenle ve titizlikle hareket etmemiz gereken zor bir dönemden geçiyoruz. Eleştirmesi, sorunları söylemesi çok kolay ama çözüm önermesi o kadar kolay değil. Her biri birbirini arzu edilmeyen yönde etkileyen çok fazla parametre var. Bu da bir şey yaparken arzu etmediğiniz sonuçla karşılaşabileceğiniz bir zemine işaret ediyor. Bu nedenle iç ve dış kırılganlıkların herkes tarafından çok iyi bilinmesi, kolaycılığa kaçılmaması, beklentilerin de buna göre ayarlanması gerekiyor.”
“Enflasyondan daha önemlisi enflasyonun yarattığı gelir erozyonu”
Türkiye’de de yapışkan hale gelmiş bir enflasyon sorunu olduğuna dikkati çeken Aran, “Bundan daha önemlisi enflasyonun özellikle ücretli ve emekli kesimde yarattığı gelir erozyonu ve bozduğu gelir dağılımı. Bence en büyük iç kırılganlığımız bu.” dedi.
Hakan Aran, Türkiye’de çok önemli bir kesimin artık asgari ücretle çalışır hale geldiğini ve bunun bir problem olduğunu, her ekonomide orta sınıfın alım gücünün azalması ya da yukarı çıkması halinde çok büyük sorunlar yaşandığını kaydetti.
“Şu anda kılıç gibi sallanan kısa vadeli kırılganlığımız, ödememiz gereken dış borç rakamı”
İçeride enflasyonun gelir dağılımına olumsuz etkisinin yanı sıra iki önemli sorun daha bulunduğunu vurgulayan Aran, şöyle devam etti:
“Bunlardan biri de büyümenin yapısı ve tüketime dayalı olması. Artık büyüme rakamına odaklanmamızın bizi yanılttığını düşünüyorum. Sağlıksız bir büyüme var. Tüketime dayalı enflasyonla beslenen bir büyüme değil, gerçekten herkesi tatmin eden, sürdürülebilir, sağlıklı bir büyüme olması çok önemli.
Şu anda kılıç gibi sallanan kısa vadeli kırılganlığımız, önümüzdeki bir yıl içinde ödememiz gereken dış borç rakamı. 207,3 milyar dolarlık dış borcumuz ve 60 milyar dolarlık cari açık… Toplam 267,3 milyar doları bir yıl içerisinde hangi rezervle, nasıl bir dış kaynakla finanse edeceğimiz konusu… Hiçbirinin diğerinden daha hafif olmadığı enflasyon, büyüme ve dış borç konularını Merkez Bankası’nın rezervinin ne olduğuyla ve kamu maliyesindeki bozulmayla beraber değerlendirmek gerekiyor.”
“Merkez Bankası yönetimi kararlı bir duruş sergiliyor”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, bir soru üzerine, “Finans sektörü olarak ne kadar dış kaynak bulabiliyorsak getirebilmemiz, dış borçların çevrilme oranını artırabilmemiz, ne kadar turizm ve ihracat gibi döviz getirici alan varsa bu alanları finansman gücüyle desteklememiz, öteki tarafta ithalatı yavaşlatacak ve cari açığın finansmanını sağlayacak yapısal tedbirleri almamız gerekiyor.” dedi.
Ekonomi yönetiminin kırılganlıkların farkında olduğunu ifade eden Aran, “Kararlarını, önceliklerini buna göre ayarlamış durumdalar, en iyi şekilde yönetmeye çalışıyorlar. O nedenle bence ekonomi yönetimine bu süreçte destek olmak ve işleri kolaylaştırmak gerekiyor. Kırılganlıklarımız artmış durumda ve sorumluluk almaktan kaçınırsak bunun altında kalırız.” diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın göreve geldikten sonra gerçekçi bir tablo sunduğunu, kararlı bir tutum ve duruş sergilediğini, zor bir dönemde önemli kararlar aldığını aktaran Aran, “Analizleri, tespitleri, analiz sonrası aldığı kararları, kararların dozu gayet isabetli. Herkesin üstlenebileceği, herkesin çok rahatlıkla üstesinden gelebileceği bir şey değil. Ateşten bir gömlek giydi. Şu ana kadar bunun da hakkını veriyor diye düşünüyorum. Desteklemek ve yanında yer almak gerekiyor. Kur Korumalı Mevduat (KKM) konusunda söylediklerim yanlış yerlere çekilmemeli, konuşmam TCMB’nin yapmak istedikleriyle çelişmiyor.” ifadelerini kullandı.
OVP beklentisi
Eylül ayında açıklanması beklenen Orta Vadeli Program (OVP) ile ilgili görüşlerini de aktaran Aran, açıklanan her OVP’de hedefler bulunduğunu ancak bunlara nasıl ulaşılacağının detaylarının olmadığını söyledi.
Aran, “Programın; içsel tutarlılığı olan, gerçekçi, ‘bir şeyleri düzelteceğim’ diyorsak nasıl düzelteceğimizin de ipuçlarını veren, herhangi bir şekilde tereddüt uyandıracak bir yanı varsa o tereddütleri giderecek nitelikte olması lazım. Sürdürülebilir büyümenin, sürdürülebilir kalkınmanın nasıl sağlanacağını, üretim, yatırım ve ihracatın nasıl destekleneceğini, bu ortamın nasıl oluşturulacağını gösteren bir program olmalı.” dedi.
“Bir anda sıkılaşmaya gitmemeyi kıymetli buluyorum”
Hakan Aran, Türkiye’de parasal sıkılaşmanın yeni başladığını belirterek, şöyle devam etti:
“Bunun kademeli olmasını, bir anda sıkılaşmaya gidilmemesini, piyasadaki dengelerin sağlıklı bir şekilde sağlanması, ani bir duruşa neden olmaması ve kredi riskine yol açmaması adına kıymetli buluyorum. Bu, hem bankacılık sektörü için hem reel sektör için geçerli. Eğer ani bir artış olsaydı – herkesin beklediği gibi – ani duruş riski barındırırdı, bankaların bilançosunda çok güçlü bir bozulmaya, reel sektörde de kredi krizine neden olabilirdi. Çünkü değişken faizli kredilerin oranı az değil. Faiz oranı arttığında kredi maliyeti de epey artacak. Bunun enflasyon beklentilerine paralel bir şekilde yönetilmesi önemli. O nedenle kademeli artışın enflasyon beklentilerinde iyileşme sağlanana kadar ve piyasada faizlerde enflasyona paralel bir denge oluşana kadar devam edeceğini, dengenin de sene sonuna kadar sağlanabileceğini, ocak ayı gibi gelinecek olan seviyelerde enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınmasıyla parasal sıkılaşmanın da artık sonuna gelineceğini düşünüyorum.”
Aran, parasal sıkılaşmanın bankacılık sektörüne etkisine ilişkin de, “Biz hazırlıklıyız. Burada mevduat-kredi makasının nerede olacağı kritik. Alınan kredinin enflasyonla karşılaştırıldığında iş yapma potansiyelini düşürmemesi, karlılığını etkilememesi, fiyatların enflasyon oranında arttığı varsayıldığında kredi maliyetinin bunun altında kalması; mevduat sahibinin de size parasını emanet ederken enflasyon kadar kazanması gerekiyor. Dengeyi sağlama kısmı gerçekten önemli. Orada muhtemelen enflasyonun çok yakınında bir mevduat ve kredi faizi oluşması gerekir.” yorumunu yaptı.
“Bir şeyleri düzeltirken bankaların da bir bedel ödemesi gerekiyor, o bedeli de zaten ödüyoruz”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, makroekonomik tedbirlerin ilgili kurumlarla yakın temas içerisinde ve karşılıklı istişareyle, sektörün görüşü alınarak ulaşılmak istenen hedeflere göre kaldırılmasının, gevşetilmesinin kıymetli olduğunu vurguladı.
Aran, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ama bir şeyleri düzeltirken bankalar da elbette bir bedel ödüyor, o bedeli biz de zaten fazlasıyla ödüyoruz. Merkez Bankası’nın getirdiği makroihtiyati tedbirler nedeniyle tesis ettiğimiz menkul kıymet tutarı, aslında kamu borçlanmasının finanse edilmesi anlamına geliyor. Ödediğimiz komisyon, aslında dolaylı bir vergi anlamına geliyor. Bankaların kurumlar vergisi yüzde 30’a çıktı, doğrudan vergi artışı… Aldığımız mevduatın bir bölümünü Merkez Bankası’nda zorunlu karşılık olarak tutuyoruz. Tüm bunlara baktığımızda, sektör çok ciddi bir bedel ödüyor, çok önemli maliyetlere katlanıyor. Makroihtiyati tedbirler, muhtemelen bir süre daha devam edecek. Faiz artışlarının sonuna gelip ‘normalleşme adımları tamamlandı’ denildiği yerde peyderpey normal dozuna döner diye düşünüyorum. Yeni düzenlemelerin önemli bir bölümü yine bankalara yük getirecektir. Yeni düzenlemeler sırasında tablonun ciddiyetine uygun olarak makroihtiyati tedbirlerden payımıza düşeni de üstlenmiş olacağız.”
Ticari kredide hakiki büyümeden bahsedeceğimiz bir dönem göreceğiz”
Bankacılık sektöründe kredi piyasasına dair değerlendirmelerini de paylaşan Aran, reel sektörün “krediye erişim yok, finansmana erişemiyorum” söylemlerinde haklı olduğunu, yılın ilk yarısında en fazla 3 ay gibi kısa vadeli TL kredi verebildiklerini, verdikleri her krediyi negatif marjla, topladıkları mevduattan daha düşük fiyattan, zarar etmeyi göze alarak verdiklerini söyledi.
Finansmana erişim probleminin önümüzdeki dönemde özellikle üretimi ve ihracatı artıracak seçici alanlarda ortadan kalkmasını beklediğini aktaran Aran, şunları kaydetti:
“Geçmişte ‘faiz düşerken finansmana erişim zor olacak’ demiştim, şimdi de faiz artarken finansmana erişim problem olmaktan çıkacak diye düşünüyorum. Çünkü bu, gerçekte bir faiz artış süreci değil, dengelenme sürecidir. Politika, kredi ve mevduat faizleri enflasyona yaklaştıkça piyasada dengelenme sağlanacak, sağlıklı fiyat oluşumları gözlenecektir.
Bankalar arası rekabet her zaman müşteri lehinedir, tasarruf sahibi birikimini enflasyona karşı korumak, kredi kullanan işletmeler enflasyonun üzerinde para kazanmak ister. Buna aracılık eden bankalar için de kredi-mevduat faizleri arasında pozitif bir makas olması yeterlidir ve her atılan adımla birlikte bu dengelenme noktasına daha çok yaklaşılmaktadır.”
Kredilerde daralmadan bahsedilebilecek alanın yabancı para krediler olduğuna işaret eden Aran, onun dışındaki kredilerde bir daralmadan değil, kredilerin yatay gitmesinden söz edilebileceğine dikkati çekti.
Bankalarda ticari kredi iştahının arttığını, özellikle son bir aydır hareketlenme başladığını ifade eden Aran, ikinci yarıyılın “çok daha dengeli, gerçekten ticari kredi büyümesinin olduğu, ihracatın ve özellikle ticaretin işletme sermayesinin finansmanında bankaların daha fazla kredi verdiği bir dönem” olacağını ifade etti.
Özellikle ithalatı ve tüketimi körükleyen, tüketimi canlı tutan ve ithalatı teşvik eden kredilerde daralma beklediğine işaret eden Aran, “Çünkü buralara kredi vermek muhtemelen zorlaşacak. BDDK’nin ve Merkez Bankası’nın birtakım kural setleri getirmesini ve bu kredilerin daha pahalı hale gelmesini bekliyorum.” dedi.
Aran, İş Bankası’nın 99. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, İş Bankası’nın 26 Ağustos 1924 tarihinde 1 milyon lira sermaye, 2 şube ve 37 kişilik bir kadroyla kurulduğunu hatırlattı. Bankanın birinci sene sonundaki mevduatının 2,5 milyon lira, kredi büyüklüğünün 953 bin lira, karlılığının ise 17 bin 405 lira olduğunu belirten Aran, 99 yıl önce yola çıkan bankanın, bugün 1,9 trilyon TL’yi aşan aktif büyüklüğüyle Türkiye’nin en büyük özel bankası olduğunu vurguladı.
1,3 trilyon TL’lik kredi büyüklüğü, 208 milyar TL öz kaynak, 1,3 trilyon TL mevduat hacmiyle Haziran 2023 itibarıyla özel bankalar arasında ilk sırada yer almaya devam ettiklerinin altını çizen Aran, şöyle konuştu:
“Bunlar, 99 yılın nasıl geçirildiğinin rakamsal göstergeleri. Rakamlar tek başına bir şey ifade etmiyor. Ama özel bankalar arasında saydığım tüm rakamların hepsinde birinci sırada olmak çok şey ifade ediyor. Siz eğer kurucunuz Atatürk’ün o günkü Cumhuriyet şartlarında kıt kanaat koyduğu sermayeyi buralara getirebilmişseniz, karlılığınızla beraber iş hacminizi büyütebildiyseniz ve dışarıdan bir sermaye desteği olmadan bütün bunları başarabildiyseniz bu, işinizi layıkıyla ve kurucunuzun mirasına sahip çıkarak yaptığınızı gösteriyor. Ben bunu kıymetli buluyorum.”
“Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için önemli projelerin hepsinde varız”
Hakan Aran, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için hayati önemi bulunan altyapı ve enerji projelerinin finansmanı için öncü rol üstlendiklerini, İş Bankası’nın bugüne kadar yaklaşık 5 milyar dolar nakdi kaynağı sadece kredi verenlerden biri olarak değil, konsorsiyum lideri olarak özel sektörün otoyol, köprü, tünel, şehir hastanesi, konteyner limanı, gaz ve elektrik dağıtım altyapısı gibi yatırımları için tahsis ettiğini bildirdi.
Aran, bankanın konsorsiyum yapılarında bu kredileri taahhüt etmesinin, aynı zamanda çok sayıda yabancı finansörün de Türkiye’ye uzun vadeli fon sağlamasına imkan oluşturduğunu vurguladı. Ülke büyümesinin motor güçlerinden olan enerji sektörüne sağladıkları uzun vadeli kredilere değinen Aran, “Türkiye’de özel sektörün işlettiği yenilenebilir enerji yatırımlarına bankamızca bugüne kadar kullandırılan proje finansman taahhüdü 6,5 milyar dolara ulaştı.” dedi.
İş Bankası’nın Türkiye’nin iktisadi kalkınmasına katkı amacıyla kurulduğunu vurgulayan Aran, “‘Bankacılık çok karlı bir iş, buradan kar edelim’ diye kurulan bir banka değiliz. İş hayatını, ekonomiyi desteklemek için kurulmuş bir bankayız. Dolayısıyla şunu net olarak söyleyebilirim; şu anda Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma için hayati önem taşıyan başta altyapı ve enerji olmak üzere ‘iyi ki yapılmış’ dediğiniz her ne büyük proje varsa hepsinde İş Bankası sadece kredi verenlerden biri değil, kredi veren konsorsiyumun lideri olarak var.” diye konuştu.
“Cumhuriyetin 100. yaşında Atatürk’ün idealini yerine getirmenin gururunu yaşıyoruz”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, bankanın “kapsayıcı ve katılımcı bir yaklaşımla sürdürülebilir değer yaratan geleceğin bankası olmak” ifadeleriyle özetlenen vizyonuna işaret ederek, “Bu yıl Cumhuriyetin 100. yaşını kutluyoruz. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra bankamızın kuruluşuna dair ortaya koyduğu ‘tam manasıyla modern ve milli bir banka kurmak’ idealini yerine getirdiğimizin haklı mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. Eğer biz müşterilerimize, paydaşlarımıza, hissedarlarımıza, çalışanlarımıza, emeklilerimize gönüllerinden gelerek ‘Benim Bankam’ dedirtebiliyorsak, 100. yaşımızı kutlarken bunu bir 100 yıl daha söyletecek olan adımları atmışsak ne mutlu bize.” dedi.
Dünyadaki değişime adapte olurken özü muhafaza etmenin, vizyon ve misyonu sürdürebilmenin çok kıymetli olduğunu vurgulayan Aran, “Ülkemize dair birinci yüzyıldaki duruşumuz neyse ikinci yüzyılımızda da aynı duruşumuzu koruyacak, değişmeyen değişimin sembolü olmaya devam edeceğiz. Her şeyin çabuk tüketildiği, çabuk eskitildiği günümüzde eskimeyen, insanların her zaman güven duyarak kapısını çalacağı, zor duruma düştüğünde sırtını dayayabileceği bir Cumhuriyet kurumu olduğunu bilmesi çok kıymetli.” diye konuştu.
“Öngörülebilir ortamda yılsonu revizyonlarımızı yaptık”
Bankanın ilk yarı finansal göstergeleri ve yıl sonu hedeflerine ilişkin değerlendirmelerini de aktaran Aran, 2022’yi bitirirken son derece belirsiz bir ortamda 2023 programını yaptıklarını, ikinci yarıdaki gelişmelere göre temmuz ayında gerekirse yıl sonu hedeflerini revize edebileceklerini düşünerek 2023’ü planladıklarını söyledi. Böyle bir planlamanın bu yıla özgü olduğunu, şubelere de hedefleri ilk yarı hedefi olarak verdiklerini aktaran Aran, seneye başlarken öngörülemeyen ortamda maceraya girmeden, şartları zorlamadan plan yaptıklarını ifade etti.
Aran, şubat ayında yaşanan deprem felaketlerinin mevcut tabloyu tümden güçleştirdiği dönemde, bilançoda “gider” bölümü hariç diğer kalemlerde hemen hemen öngördükleri sonuçlara ulaştıklarını bildirdi. Öngörülebilir bir ortam oluştukça, ilk yarıyıldaki gerçekleşmeler ve enflasyonun aşağı yukarı hangi seviyede olacağı, politika faiz artışlarının nasıl bir ivmeyle gideceği görüldükçe tahminde bulunmanın daha kolay olduğunu belirten Aran, yıl sonuna ilişkin revizyonları da kolaylıkla yaptıklarını söyledi.
“Yabancı para kredilerdeki ihracat kredisi payımız yüzde 22’den yüzde 26’ya çıktı”
Kredilerde ise sektöre paralel olarak İş Bankası’nda yabancı para kredilerde daralma yaşandığını ifade eden Aran, ilk yarıda İş Bankası’nda en fazla kredi artışının ihracat kredilerinde kaydedildiğini bildirdi.
Yılın ilk yarısında yabancı para kredilerde yüzde 4 oranında küçülmelerine rağmen yabancı para kredilerin içinde ihracat kredi payını yüzde 22’den yüzde 26’ya çıkardıklarına işaret eden Aran, ihracat kredilerinin yılın ilk yarısında uçtan uca yüzde 37 büyüdüğünü, ihracat kredilerinde açık ara, kamu bankaları dahil, birinci sırada yer aldıklarını söyledi. Aran, kredi küçülmesinin, piyasada finansa erişimin zor olduğunun konuşulduğu bir ortamda bunun önemli olduğunu vurguladı.
“Cep telefonu artık dünyayı yöneten bir kumanda haline geldi”
Dijitalleşmeyle ilgili değerlendirmelerini de paylaşan Aran, teknolojiyi doğru kullanarak hem müşteriye hizmet sunma hem çalışan deneyimini değiştirme noktasında çevik çalışma kültürünün yaygınlaşmasından ortak çalışma alanları olan Maxi Ofis’lere, Nişantaşı’nda açtıkları İş Mekan’a kadar iş yapma kültüründe pek çok şeyi değiştirdiklerini anlattı.
Dijitalleşmenin sadece müşteriye sunulan hizmetlerin dijitalleşmesi olmadığının altını çizen Aran, “Dijitalleşme demek çok geniş bir çerçevede çalışanın, müşterinin hissiyatından, müşteriye sunulan ürün ve hizmetlere, arka plandaki süreçlere kadar her şeyin değiştirilmesi, her şeye bir zeka katılması ve aslında deneyimin farklılaştırılması demek. Deneyimin farklılaştırılması derken de insana iyi gelen, yapılmak istenen işin kolay ve hızlıca halledildiği bir deneyime geçmekten bahsediyorum.” dedi.
Aran, dijitalleşmenin geldiği noktada artık cep telefonlarının dünyayı yöneten bir kumanda haline geldiğini ve dijitalleşmenin sembolü olduğunu söyledi. Cep telefonuyla aslında her şeyin yönetildiğini, cep telefonunun bazen televizyonun bazen telefonun bazen de banka şubesi veya herhangi bir mağazanın yerine geçtiğini belirten Aran, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hayat dijitalleşiyor, ticaret dijitalleşiyor. Bunların dijitalleşmesine ortak olmanız, dijitalleşen ticaretin ayrılmaz bir parçası haline gelmeniz gerekiyor. Eğer insanlar alım satım işlerini bir platformda yapıyorlarsa, alım satımın gerektirdiği para transferini de o platformda yapabilmeli, ödemeyi orada tamamlayabilmeli. Alım satım sırasında bir finansman ihtiyaçları varsa orada buna erişebilmeli, kredi kullanabilmeli. Bu da ‘açık bankacılık, servis bankacılığı’ dediğimiz dijitalleşen dünyanın mecralarına bankaların entegre olması anlamına geliyor. İş Bankası, bütün bu alanlarda yapay zekayı kullanma şeklinden müşteri deneyimine kadar attığı adımlarla dijital yolculuğunu devam ettiriyor.”
Nays, Proemtia…
Hakan Aran, bankacılığa biraz uzak olan ancak dijitali benimsemiş genç jenerasyona yönelik sundukları Nays’ın 1 milyon indirme aldığını, Türkiye’de çelik ticaretine aracılık eden paydaşların alım satım yapabilecekleri pazar yeri olan Proemtia’yı kurduklarını, bankanın e-ticarette Pazarama platformu bulunduğunu, Moka ile ödeme sistemlerindeki iddialarını ortaya koyduklarını anlattı.
Aran, ayrıca tarımı teknolojiyle buluşturdukları İmeceMobil ve tarım alanındaki girişimcilik programı Workup Agri’nin tarımdaki dijitalleşme yaklaşımlarını gösterdiğini vurguladı.
Girişimcilik ve tarım alanında açtıkları ihtisas şubelerinin ise geleneksel şube yapısıyla teknolojiyi, girişimciliği ve tarımı nasıl aynı potada buluşturduklarını gösteren örnekler olduğunu aktaran Aran, İstanbul ve İzmir’de girişimcilik şubesi açtıklarını, Ankara’da da açacaklarını söyledi. Bankanın 100. yılı olan 2024’te tarım ihtisas şubelerini 50’ye çıkarmayı hedeflediklerini bildiren Aran, hem girişimcilik hem tarım alanındaki ihtisas şubelerinin İş Bankası’nın bir sonraki yüzyılda bankacılığı nasıl yapacaklarının somut göstergeleri olduğunu kaydetti.
Odaklandıkları tarım alanındaki değerlendirmelerini de aktaran Aran, “Türkiye bir tarım ülkesi ama tarımdaki verimliliğimiz arzu ettiğimiz düzeyde değil. Tarımla uğraşmak karlı değil. Dolayısıyla çiftçilerin hep cebinden ödemek durumunda kaldığı, hep krediye ihtiyaç duyduğu ama erişmekte zorlandığı bir tablo var. Tarımda üretimin devamı, verimliliğin artırılması ve karlılık gerekiyor. Stratejik olarak belirlediğimiz alanlardan biri olan tarımda ülkemiz için varız.” diye konuştu.
“Şirketlerin verimliliğini ve karlılığını artıracak olan girişimcilik”
İş Bankası’nın girişimcilik alanındaki çalışmalarına da değinen Aran, Türkiye’de şu anda en önemli sorunlardan birinin şirketlerin verimsizliği olduğuna dikkati çekti.
Türkiye’de karlı, katma değerini artırarak üretim yapabilen ve ürettiğini büyük bir artı değerle ihracata dönüştürebilen şirket sayısının az olduğunu belirten Aran, şunları kaydetti:
“KOBİ’lere bakıldığında çok büyük bir verimsizlik hikayesi var. İşlerini krediyle çevirmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla buradaki hikayenin değiştiricisi, verimliliği ve karlılığı artıracak olan girişimcilik. Çünkü bir buluşla kendi başına bir girişimin değer yaratması önemli değil. Asıl hikaye, girişimcilerin yaptığını geleneksel bir şirket kullandığı zaman başlıyor. Girişimciliğe önem verme nedenimiz, ülkemizde girişimcilik ruhunun gelişmesi ve geleneksel sektörlerin girişimcilikle gelen yeni şeyleri uygulaması ve bizim de buna aracılık etmemiz. Dolayısıyla sadece finansa değil, girişimcilik vasıtasıyla ortaya çıkan buluşlara da aracılık etmek istiyoruz.”
“Sürdürülebilirliğe işimizin bir parçası olarak bakıyoruz”
Sürdürülebilirliği dünyaya, ülkeye, insana, gelecek kuşaklara karşı sorumlu olmanın bir gereği olarak gördüklerini ifade eden Aran, “Dünyanın kaynaklarını çok hızlı tüketiyoruz. Aslında gelecek nesillerden çalarak bunu yapıyoruz, doğayı kirletiyoruz, denizleri kirletiyoruz, ormanları bitiriyoruz. Bu, banka olarak bizim göz yumabileceğimiz ya da seyirci kalabileceğimiz bir gidişat değil. Sürdürülebilirliğe ‘eğer biz görevimizi layıkıyla yapmak istiyorsak bu konu bizim işimizin bir parçası olmalı’ diye bakıyoruz. O nedenle üzerimize ne düşüyorsa onu yapıyoruz. Stratejik olarak tarım, girişimcilik ve sürdürülebilirliğe odaklanmamızın arkasındaki temel motivasyon farklı olmakla beraber, hepsindeki ortak paydamız dünyaya, ülkemize katkı sağlamak.” diye konuştu.
İş Bankası’nın kurumsal sosyal sorumluluk alanındaki faaliyetlerine de değinen Aran, şöyle devam etti:
“Bu, aslında İş Bankası’nın önemli bir faaliyet alanı… Bizim ana faaliyetimiz aslında sosyal sorumluluk kapsamında yaptığımız işler gibi… Biz parayı sanki bu işler için kazanıyoruz. Ülkemiz için kurulan bir banka olarak, toplumdan aldığını topluma verme anlayışıyla hareket ediyoruz. Kültür-sanat, spor, sürdürülebilirlik, eğitim, bilim alanında hayata geçirdiğimiz projelerin hepsini işimizin doğal bir parçası, ödevimiz, görevimiz olarak görüyoruz. Özellikle spor ve eğitim alanındaki projelerle gençlerimizin hayal kurabilmesine, onlara rol model olabilecek örnekler çıkarılmasına vesile oluyoruz. İş birliklerimiz, desteklerimiz hep uzun soluklu oluyor.”
“Hepimiz kocaman bir ateş yakmak isterken saman alevi gibi kalıyoruz”
Kurumların sosyal sorumluluk alanında tek tek yaptıkları çalışmaların güzel ancak topyekun bir şeyi değiştirmekte yetersiz kaldığına işaret eden Aran, o nedenle iş birliklerini çok önemsediğini söyledi.
Aran, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Gördüğüm en büyük eksiklik şu; kurumlar bunu tek tek yapıyor kocaman bir ateş yakmak isterken saman alevi gibi kalıyor. Büyük kurumların, büyük grupların gücünü birleştirerek sonucu değiştirecek ölçekte bu işleri yapması lazım. ‘Kurum olarak ne yapıyorsunuz?’ ‘Ben bunu yapıyorum.’ Çok güzel…’ ‘O alanda ülkede ne değişti’ denildiğinde, makro düzeyde bir şeyleri değiştirebildikleri cevabını verebiliyorlar mı? Asıl kritik nokta bu… Biz de mümkün olduğunca iş birliklerine giderek, güçlerimizi birleştirerek gerçekten bir şeyleri değiştirmek, toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bir konudaki ihtiyacı gidermek amacıyla büyük projeler duyurmaya devam edeceğiz.”
Depremle ilgili araştırma merkezi, bilim atölyeleri…
Koç Üniversitesi ile birlikte kurdukları Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi’nin buna iyi bir örnek olduğunu anımsatan Aran, ayrıca başka bir üniversite ile de depremle ilgili bilimsel araştırma yapacak olan bir merkeze destek olacaklarını bildirdi.
Aran, deprem bölgesinden başlamak üzere tüm Anadolu’da çocuklarla beraber bilim atölyeleri gerçekleştireceklerini, bilim, teknoloji okuryazarlığını artırmaya yönelik 3 yıl sürecek atölyelerle çocuklardan ve öğretmenlerden başlayarak çok geniş bir kesime ulaşmak istediklerini ifade etti.
2024 Paris Olimpiyatları, 100. Yıl Satranç Cumhuriyet Kupası…
Hakan Aran, Aralık 2005’ten bu yana Türkiye Satranç Federasyonu ana sponsoru olarak destek verdikleri satrançta dünya ve Avrupa şampiyonu çocukların sayısının artmasının gurur verici olduğunu, federasyon ile beraber satrançta “100. Yıl Cumhuriyet Kupası” düzenleyeceklerini, arkeolojik kazı çalışmalarına katkı sundukları antik kentlerde satranç müsabakaları yapılacağını bildirdi.
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları için Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin resmi destekçisi olduklarını da hatırlatan Aran, olimpiyatlarda gençlere ve çocuklara rol model, umut olacak başarılar elde edilmesinin çok güzel olacağını söyledi.
Aran, ayrıca İstanbul Maratonları’nın bu yıl ve önümüzdeki yıl İş Bankası adıyla koşulacağını da sözlerine ekledi.
Muhabir: Yıldız Taşdelen Erli