ANKARA (AA) – Gazze’de yaşananlara ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulunan Tahani, Batılı devletlerin “Her şeyin Hamas’ın 7 Ekim saldırılarıyla başladığına” uluslararası toplumu inandırmaya çalıştığını ancak 7 Ekim’in İsrail-Filistin meselesinde bir başlangıç noktası olarak görülemeyeceğini belirtti.
İsrail’in 1948’de kuruluşu ve Nekbe ile Filistin topraklarına el konulduğunun ve Filistinlilerin yurtlarından çıkarıldığının unutulmaması gerektiğini vurgulayan Tahani, 7 Ekim’in hemen öncesinde de İsrail’in Gazze’ye yönelik baskı ve zulmünü artırdığını hatırlattı.
Tahani, Ağustos 2022’de İsrail’in herhangi bir çatışma olmaksızın “önleyici operasyon” adı altında ve uluslararası hukuka aykırı şekilde Gazze’ye hava saldırıları yaptığını ve Batılı devletlerin o zaman Filistinlilerden “bu saldırılara ses çıkarmamalarını istediğini” anlattı.
İsrail’in 2008, 2012, 2014’te binlerce Filistinliyi öldürdüğünü ve 2018’de Gazze halkının ablukanın kaldırılması için düzenlediği barışçıl “Büyük Dönüş Yürüyüşü” gösterilerini engellediğini dile getiren Tahani, bugün Batılı devletlerin bütün bu yaşananları göz ardı ettiğini kaydetti.
Tahani, 7 Ekim’in, İsrail’in yıllardır Filistinlilere yaptığı zulmün bir sonucu olarak görülmesi gerektiğini vurguladı.
Saldırıların şiddeti İsrail’in “soykırım niyetini” ortaya koyuyor
Gazze’ye yönelik saldırıların yoğunluğuna ve şiddetine ilişkin olarak Tahani, “İnsanlık tarihinde daha önce böyle bir şey görülmedi. Tüm teknolojik gereçlere sahip bir ordu, 17 yıldır abluka altındaki halka karşı daha önce görüşmemiş şekilde silah kullanıyor.” dedi.
Tahani, bugüne kadar Gazze’ye atılan binlerce ton ağırlığındaki bombaların, hastanelerin bombalanmasının ve çoğunluğu kadın ve çocuk çok sayıda sivil can kaybının “İsrail’in soykırım niyetini” gözler önüne serdiğini vurguladı.
“Filistin’e destek gösterileri Batılı liderlerde panik yarattı”
Tahani, 7 Ekim saldırıları sonrası İsrail’e destek açıklamaları yapan Batılı devletlerin “İsrail ile ortak değerlere sahibiz” söylemine ilişkin, “Eğer bunlar Batı’nın değerleriyse, bu demektir ki paylaştıkları değer, çocukları ve sivilleri katletme iradesi.” ifadelerini kullandı.
7 Ekim’in ardından yaklaşık bir hafta içinde çok sayıda Batılı liderin İsrail’i ziyaret ettiğini hatırlatan Tahani, bu ülkelerin “Ukrayna’ya destek için bu kadar hızlı hareket etmediği” değerlendirmesinde bulundu.
Tahani, liderlerin bu ziyaretleriyle İsrail’e ve sağcı Netanyahu hükümetine “Filistinlilere en fazla zararı vermesi için yeşil ışık yaktıklarının” altını çizdi.
“Buna karşılık tüm dünyada devam eden Filistin’e destek gösterileri İsrail’e ‘koşulsuz destek’ açıklaması yapan Batılı liderler arasında bir tür panik yarattı.” diyen Tahani, gösterilerin liderleri İsrail’e destek açıklamalarında daha temkinli olmaya ittiği yorumunu yaptı.
Tahani, “Çünkü tüm dünya onların ‘kirli’ işlerini gördü. Tüm dünya sokaklara çıktı, Filistin’e destek veriyor.” diye konuştu.
“Macron’un ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum”
Tahani, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 24 Ekim’de İsrail’e yaptığı taziye ziyaretinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya “çok yakın bir dostu” ile konuşuyormuş gibi “Sevgili Bibi” diye hitap ettiğini ve bu ziyarette “skandal yaratan” bir açıklamaya imza attığını dile getirdi.
Macron’un “DEAŞ’a karşı kurulan uluslararası koalisyonun Hamas’a karşı da mücadele edebileceği” yönündeki açıklamasıyla “İsrail devletinin yaptığı katliama ortak olmak” istediğini söyleyen Tahani, Macron’un bir yandan İsrail’e koşulsuz desteğini yinelerken diğer yandan ateşkes çağrısı yapmasına ilişkin olarak, “Ne yapmak istediğini gerçekten anlamıyorum. Macron’a güvenemeyiz, pozisyonu hiç net değil.” şeklinde konuştu.
Tahani, Fransa halkının engellemelere rağmen Filistin’e destek için sokaklara çıktığını, Gazze’deki hayatların kurtulması için protestolarını sürdürdüğünü ve kamuoyundaki bu desteğin, Macron üzerinde baskı oluşturduğunu belirtti.
Macron’un Gazze’ye insani yardım sağlanması konusunda son günlerde gösterdiği çabaya değinen Tahani, “Bombardıman altındaki sivil halkı su, ilaç ve gıdadan mahrum bırakmanın bir savaş suçu, insanlığa karşı suç olduğunu ve buna ortaklık ettiğini anladı.” değerlendirmesinde bulundu.
Muhabir: Şeyma Uzundere