ANKARA (AA) – AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Londra Queen Mary Üniversitesinde uluslararası hukuk ve insan hakları profesörü Gordon, “Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) işleyişine ve UCM’ye kimlerin getirildiğine bakarsak çoğunlukla güçlüden ziyade zayıfı yargılayan bir mahkeme olduğunu da görürüz.” dedi.
- İsrail’in Gazze’ye saldırılarının soruşturulması için Uluslararası Ceza Mahkemesine çağrı
Gordon, uluslararası hukuk kapsamındaki 1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesi ve 1977 tarihli ek protokollerle belirlenen savaş hukukunun, taraf devletlerce yaratıldığını ve genellikle güçlü devletleri zayıf devletlere karşı savunmak için kullanıldığını söyledi.
UCM’nin İsrail gibi “güçlü devletlerden ziyade zayıf devletleri hedef alma eğiliminde olduğunu” ve bu çatışmada uluslararası hukuk yollarının uygulanması konusunda “kritik soruları gündeme getirdiğini” savunan Gordon, çok sayıda istisnası, yoruma ve manipülasyona açık maddeleri bulunduğu için uluslararası hukukun Filistin halkının kurtarıcısı olamayacağını belirtti.
Gordon, İsrail’in geçmişte gayrimeşru şiddet suçlamaları karşısında kendisini savunmak için uluslararası hukuku kullandığını örnek gösterdi.
İsrail’in UCM’yi kuran 1998 tarihli anlaşmanın tarafı olmasa da davanın yine de mahkemeye götürülebileceğini anlatan Gordon, Filistin’in 2015’te Roma Anlaşması’na taraf olması ve bu anlaşmanın UCM’ye Filistin vatandaşlarının işlediği suçlar, tamamen veya kısmen Filistin topraklarında işlenen suçlar konusunda yargı yetkisi vermesi nedeniyle soruşturmanın sürebileceğini dile getirdi.
“Güçlü ülkeleri eylemlerinden sorumlu tutmak çok zor”
Gordon, Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıya Tel Aviv’in verdiği yanıtın “savaş suçlarıyla dolu” olduğunu ifade ederek, bu suçlar arasında abluka altındaki Gazze Şeridi’ne giden elektrik ve suyun kesilmesinin yanı sıra 1 milyonu aşkın kişinin çok kısa bir süre içinde evlerini terk etmesinin istenmesinin de yer aldığını belirtti.
Sivil alanların ayrım gözetmeksizin bombalanmasının “savaş suçu” olarak değerlendirilebileceğini vurgulayan Gordon, İsrail’in Gazze’ye planladığı kara saldırısını gerçekleştirmesi halinde daha fazla savaş suçu işlemesinin kuvvetle muhtemel olduğunu kaydetti.
Gordon, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısını eleştirerek, “Hamas, çoğunlukla sivilleri hedef aldığı için (bunun da) kesinlikle savaş suçu olduğunu” söyledi.
Gordon, güçlü ülkeleri eylemlerinden sorumlu tutmanın çok zor olduğunu belirterek, “İsrail’in Filistin’i yıllarca işgal ettiğini ve eylemlerinden sorumlu olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla hukukun bir araç olacağını sanmıyorum.” ifadelerini kullandı.
Diğer ülkelerdeki sivil toplumun çatışmaların sona erdirilmesi ve adaletin sağlanması için hükümetlerine baskı yapması gerektiğini kaydeden Gordon, ‘Filistin İçin İsrail’i Boykot Girişimi’ olarak bilinen Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) Hareketi’nin Tel Aviv hükümetine hesap sormanın en etkili yolu olduğunu belirtti.
“İsrail, uluslararası yasaları manipüle ediyor”
Gordon, İsrail’in işlediği “savaş suçlarından sıyrılmak için” uluslararası yasaları manipüle ettiğini savunarak, buna İsrail’in 1 milyondan fazla insana Gazze Şeridi’nin kuzey bölgelerini boşaltarak güneye gitmelerini emretmesini örnek gösterdi.
İsrail’in kara saldırısı başlattığı durumda gelecek tepkilere karşı sivillere bölgeyi terk etmeleri uyarısında bulunduklarını söyleyeceğine dikkati çeken Gordon, bunun da bölgeden ayrılmayan herkesin çatışmalara katıldığı ve dolayısıyla “meşru bir hedef” olduğunu varsayarak hareket edeceğini dile getirdi.
Gordon, binlercesi büyük olasılıkla bölgeden çıkamayacağı için İsrail’in bu sivillere “çatışmaya katılanlar” ya da “canlı kalkanlar” olarak muamele edeceğini öne sürerek, “Bu, aslında uluslararası hukuk tarafından korunan sivillerin hedef alınmasını meşrulaştırmanın bir yolu. Sivilleri sırf evlerinde kaldıkları için canlı kalkan gibi göstermek savaş hukukunu manipüle etmenin bir yolu.” dedi.
Ateşkes vurgusu
Ateşkesin sağlanması, şiddetin azaltılması ve rehine ile tutukluların “derhal” takas edilmesi gerektiğini ifade eden Gordon, Filistinlilere karşı uzun süredir “sömürgeci şiddet” uygulandığını söyledi.
Gordon, iki devletli çözümün artık geçerli olmadığını savunarak, bu çözüme geri dönmenin “bir yolunun olmadığını” belirtti.
Yapılması gerekenin var olan devleti demokratikleştirecek mekanizmaları bulmak olduğunu kaydeden Gordon, “Şu anda Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında tek bir devletimiz var. Bu bir apartheid devleti. Yapmamız gereken şey, şu anda var olan devleti demokratikleştirecek mekanizmaları bulmaktır. Böylece hem Yahudiler hem de Filistinliler eşit oy hakkına sahip olacak ve eşit vatandaşlar olarak tek bir ülkede yaşayabileceklerdir.” yorumunu yaptı.
Muhabir: Melike Pala,Rabia Ali