◊ Bir röportajda dizi temposundan çok yorulduğunuzu söylemişsiniz. Ama onun üzerine bayağı yüksek tempolu “Mehmed: Fetihler Sultanı” işine başladınız…
– Salon erkeği rollerine fazla takılmışım. Dizimiz dağlarda, bayırlarda, ormanlarda, soğuklarda, yağmurlarda, çamurlarda geçiyor. At üstündeyiz. Normal bir aksiyon da değil. Benim yıllardır beklediğim bir işti bu. Hani elim ayağım tutuyorken, biraz akrobatik bir yapım varken aksiyon işi gelsin istiyordum. 50’mden sonra geldi, biraz kalan kırıntılarla kotarmaya çalışıyoruz. Emek isteyen bir iş. Ortaokul yıllarımdan beri de tekvando yapıyorum.
◊ Sizin sosyal sorumluluk konusunda da duyarlı çalışmalarınız var. Ne yaşadınız da yardım konusunda çalışmalara başladınız?
– Yalandan çok tiksinir hale geldim. Yalanı görmekten, yalanı duymaktan ve yalanın içine dahil olup kendim de yalancı olmaktan açıkçası çok korktum ve nefret ettim. Bu tiksintim o kadar büyük bir hale geldi ve beni öyle bir yalnız kıldı ki, “Bu yalnızlığı kiminle paylaşabilirim” dedim. Yalanın olmadığı bir yer aradım. Kim yalan söylemez?
Şu kapıdan çıktığı an ölebileceğini bilen, gece yatağına yattığı zaman sabah kalkamayacağını bilen insan yalan söylemez. Böyle bir arayışa girmişken haberleri gördüm. Dedim ki benim Gazze’de olmam lazım. Oradan başladım.
◊ Peki o bahsettiğiniz yalanlar sektörel bir durum muydu?
– Sadece sektör değil ama tabii ki sektörün getirdiği bir şeydi aslında. Dışarıya bakıp eğer o yanan evi ya da çığlık atan kadını, adamı, çocuğu görüyorsam, geri dönüp tekrar buradaki o eğlenceli muhabbete dönemiyorum.
Fotoğraflar: Levent KULU
SÜSLÜ KELİMELERİM YOK DÜZ ADAMIM
◊ Eş ve baba olarak hangi yönleriniz ön planda?
– Baba olarak yılların getirdiği o hasret ön planda. Eşime de çok minnettarım. Dünyanın en güzel varlığını bana hediye ettiği için. Ama keşke daha sabırlı bir insan olabilsem. Biraz daha gerçekçi olduğum için çok süslü kelimelerim yok. Daha düz bir adamım. Gerçekten bunca çığlık varken romantik olamam şu an.
◊ İnternette sizinle alakalı “Biraz geri planda kaldı” yorumları okudum. Bu düşüncelere katılıyor musunuz?
– Kendim ettim kendim buldum. İşime karşı çok iştahlı değilim. İşimi iyi yapmak derdindeyim. Ama çok hırslı değilim.
◊ İçinizde ukte kalan bir iş oldu mu?
– Bir tane var. Kaş’ta tam iskelede denize atlayacakken telefonum çaldı. Haluk Bilginer, “Sinan şöyle bir oyun var, oynar mısın? Yarın başlıyoruz” dedi. Denize baktım. 15 gün geç gelme imkanım yoktu. Kabul edemedim.
5 YILDIR KOKU ALAMIYORUM ÇOCUĞUMUN KOKUSUNU BİLMİYORUM
◊ Küçük bir oğlunuz var. Evde hayat nasıl gidiyor?
– Evde hayat çok güzel. 50’mden sonra baba oldum. Ben daha yeni başladım.
◊ Neden geç baba oldunuz?
– Ben her zaman baba olmayı istedim. Daha önce evliliklerim oldu. O evliliklerde çocuk nasip olmadı ama bu evlilikten dünya güzeli bir oğlum var. Belki de bu yaşta baba olmam gerekiyordu. Belki 20’lerimde, 30’larımda baba olsaydım evliliğime de çocuğuma da bu denli sarılabilir miydim, gerçekten hak ettiği kıymeti verebilir miydim bilmiyorum.
◊ Çocuğunuz doğduktan sonra yardım bölgelerine gittiniz mi?
– 6 Şubat depreminin ardından o bölgelere gittik. 3 hafta evden uzak kaldım. Bir de hastalandım. Bende 5 yıldır koku alma duyusu yok. Havadaki zehri soluyorum ama sonra fark ediyorum soluduğum şeyi. Geri döndüğümde oğlum 1.5 aylıktı.
◊ Koku duyunuzu nasıl kaybettiniz?
– Beynimde tümör gibi bir kist vardı. Bir gün görme yetisini kaybettim. Tümör alındı, düzeldim ama sonrasında korona oldum. O koronadan sonra koku alma duyum gitti. Düşünün kendi çocuğumun kokusunu bilmiyorum çünkü daha hiç alamadım.